Güneri Civaoğlu
4 Şubat 1997'de
Sincan caddelerinde tanklar yürüdü.
Bir soru:
"Acaba, tanklar, Sincan'da Silahlı Kuvvetler'in tepe noktasına kadar uzanan komuta zincirinin emriyle mi yürümüştü?...
Yoksa...
Daha alt kademelerin bir tavrı mıydı?"
Bu sorunun yanıtı,
Türkiye'de demokrasi ve sağduyu için çok geç olmadan sağlıklı değerlendirmeler yapılmasına yardımcı olabilir.
Orduya dönük
"nasıl olsa iç ve dış koşullar müsait değil... Bir şey olmaz mantığına ya da - eksikli - mantığına" dayalı ve de
hesaplanmış kahramanlıkların bir kez daha düşünülmesini sağlar.
Silahlı Kuvvetler'in komutanlarını, polemiklerin içine çeken
dalaş arayışlarına sağduyu freni yaptırabilir.
Çünkü...
Silahlı Kuvvetler, sadece komutanlardan ibaret değildir.
Bir bütündür.
Kendi içinde duyarlı bir iletişim ve etkileşim ağı vardır.
Keşke
İsmet Paşa sağ olsaydı...
Siyasetçilere, genç kurmayların ruh haletini ve hassasiyetlerini, orduevi ya da garnizon sohbetlerini anlatabilseydi.
Türkiye'yi demokrasi içinde bunalımdan çıkartacak formülleri gecikmeden üretmeleri, gereken fedakarlıkları iş işten geçmeden yapmaları, akıllarını aşan ihtiraslarına gem vurmaları, yüksek ökçelerini hukukun üzerinden çekmeleri için
Paşa'nın vecize gibi sözleri, bugün de geçerli olan uyarılardır.
ÖZELLİKLE
Tansu Çiller, ordunun üst kademesiyle giriştiği kişisel polemiğin tahribatının kademe kademe aşağılara yayıldığını ve dalga dalga yükselen tepkilere neden olduğunu görmelidir.
Onun siyaset deneyimsizliği ve ateşle oynadığının bilincine yeterince varamadığını gösteren ifadeleri, sadece kendisini değil...
Bütünüyle
Türkiye'yi risk alanına sokmaktadır.
Silahlı Kuvvetler'i, vadisinin dışına taşırtmaya dönük tahriklere son vermelidir.
Gerçekten...
Komutanlar özenle
"demokrasiye bağlılıklarını ve bağlı kalacaklarını" belirtirken...
Başbakan'ın
"bu hükümet tankla, topla, tüfekle yıkılmayacaktır" gibi bir meydan okuyuşa ve polemiğe girmesi anlamsızdı. Gereksizdi.
Ya...
Genelkurmay 2. Başkanı Org. Bir'den aldığı - hak edilmiş - yanıtı ne yapacak?
Yoksa o da, kendisinden önce kimilerinin talihsiz tavırlarını anımsatırcasına kulak arkasına mı atacak?
İKTİDARLA Silahlı Kuvvetler arasındaki ilişkilerde,
çivilerin yerinden oynadığı izlenimi veren bu sahne değişmelidir.
Bunun da
Refahyol hükümetiyle gerçekleşebileceği son derece kuşkuludur.
Türkiye nefesini tutmuş...
Dünya odakları bakışlarını yoğunlaştırmış...
Türkiye parlamentosunun,
demokrasi içinde, artık uzatmaları oynadığı herhalinden belli bu hükümeti değiştirecek formülü ve alternatif iktidarı oluşturmasını bekliyor.
Kışladan gelen seslerin yankılarıyla değil, sağduyunun ve bilincin doğrultusunda laikliğin, çağdaşlığın,
Atatürk ilkelerinin, derin demokrasinin gereklerini yerine getirebilecek bir hükümet...
Türkiye'yi
1958'de
Fransa'nın gerçekleştirdiği gibi
2000'li yıllara kurumları ve kurallarıyla, yönetebilir demokrasi olarak taşıyacak yenilen yapılanma...
Beklenen budur. İhtiyaç budur.
BU arada yönetim üzerindeki kuşkuları büsbütün ağırlaştıran
gece yarısı operasyonuna da değinmeliyim...
İçişleri Bakanı Meral Akşener'in, yanına vekaleten Genel Müdür atamaya çalıştığı
Hakkari Valisi Kemal Çelik'i de alarak,
Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel'in odasına yaptığı gece yarısı baskını, devlet yönetiminde zembereklerin nasıl boşandığının kanıtıdır.
Çelik'i tanımam. Belki iyi bir insandır. Ama geliş tarzı çok yanlıştı.
Bu sabaha karşı baskın dahi, görüntü olarak, hadisedeki hukuk tanımazlığın apaçık işaretidir.
Eğer,
Türkiye'nin güvenliğini sağlamakla görevli olan
Emniyet Genel Müdürü'nün makamı dahi basılabiliyorsa...
Bunu
Türkiye'nin iç güvenliğinin
yedd - i emini durumundaki
İçişleri Bakanı yapabiliyorsa...
Türkiye'nin başka yerleri artık güvenli olabilir mi?
Hadisenin hukuk boyutuna gelince...
İdare hukukunun temel kuralı,
"bütün işlemlerde paralellik ilkesidir."
Yani, atama, hangi süreçte ve şekilde yapılmışsa, yerinden alma ve yerine atama yapma da aynı sürece ve şekle tabidir.
Bu paralellik ilkesi,
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atama için
İçişleri Bakanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı imzalarıyla
3'lü kararname'dir.
Yerinden alma ve yerine atama yapma da, gene bu
3'lü kararname'yi gerektirir.
Nitekim,
İdare Mahkemesi, oy birliğiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi.
"Yargıyı dinlemezlerse ne olur?
Yakında başlarını duvarlara vururlar."
Yazara Emailcivaoglu@milliyet.com.tr