Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

23 Nisan için ekran gösterileri geleneksel olarak “resmi” etkinliklere odaklanır.
Devlet kodamanları...
Onların koltuklarına oturan 23 Nisan Cumhurbaşkanı, Başbakanı, TBMM Başkanı çocuklar...
Gerçi birkaç yıl önce 21 yaşında kazık kadar adamı çocuk diye kürsüye çıkarttılar ama o istisna dışında çocukların makam koltuklarındaki fotoğrafları, söylemleri törenlerin ağır havasını dağıtan cıvıltılardır.
Oysa çocukları yılda sadece 1 gün 23 Nisan’da hatırlayan devletin “büyük Türk büyükleri”ne karşın çocuklara yaşamlarını odaklayanlar var.
Örneğin Suna Kıraç’ın kurduğu TEGV (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı) 10 binlerce çocuğa kucak açmakta.
Ayşen Özyeğin’in kurduğu ve başında bulunduğu AÇEV... (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) Çocuğun 0-6 yaş arasında gelişmesinin temel olduğu ilkesiyle çalışan işlevsel bir girişim.

Haberin Devamı
Çocukları asıl sevenler

Türkan Saylan’ın, önünde saygıyla eğilecek, harikulade başarısı ÇYDD... (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği)
Kardelenler...
Hanzade Doğan Boyner’in öncülüğünde Milliyet’in BBOG (Baba Beni Okula Gönder) kız çocuklarına eğitim olanağı sağlayan kampanyası...
İbrahim Betil’in yaşamını çocuklara adaması...
Hatta Gülben Ergen’in köylere anaokulu ve ulaşım hizmeti amaçlayan ÇGD (Çocuklar Gülsün Diye) girişimi...
Lösemili çocuklara, sokak çocuklarına ve Down sendromlu çocuklara yardım organizasyonları...
Elbette ÇEK... (Çocuk Esirgeme Kurumu)
Bireysel çabaların da varlığının altını çizmeliyiz.
Örneğin...
Kendisi de ana babası tarafından henüz bebekken terk edilmiş olan manken Tuğçe Güder Uğur’un haftanın birkaç gününü kimsesiz çocukların yuvalarında geçirişi.
Daha pek çok böyle girişimler ve bireysel katkılar var.
Asıl çocuk dostları onlar.
23 Nisan’ın anlam derinliğini sürdüren Atatürk çizgisinde insanlarımızdır onlar.
Onların sayıları arttıkça “baklava çalan, tiner çeken, boğaz tokluğuna çıraklık yapan, sokaklarda yaşayan, okuyamayan” çocuklarımızın sayısı azalır.

Çocukları asıl sevenler

ANKARA’DA VAKİT
Bizim zamanımızda AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) barında toplanırdık.
Birkaç kadeh eşliğinde laflardık.
Oyuncular, yönetmenler de katıldığı için nasıl da keyifle söyleşirdik.
AST’ın oyuncuları arasında Tuncel Kurtiz de vardı.
Sonraları akşamüstleri Ankara Sanat Severler Kulübü uğrak yerimiz oldu.
Tiyatro, opera, bale sanatçıları, ressamlar, o zamanların en sükseli bürokratları ile hukuk öğrencisi ve çiçeği burnunda gazeteci ben dost olmuştum.
Özellikle, hâlâ en yakın dostluk kazancım olan Kemal Baytaş ve ünlü aktör kocaman yürek Kerim Avşar...
Gösterime giren “SİYAH BEYAZ” filmi Ankara yıllarıma aldı götürdü beni...
Ankara’da çeyrek yüzyıldır sanatçıların, yazar çizerlerin, gazetecilerin takıldıkları bar ve resim galerisi “SİYAH BEYAZ” ekseninde bir film.
Oyuncularından biri de AST’a takıldığımız yıllardan Tuncel Kurtiz.
O zamanki Tuncel ve zaman tünelinin bu ucuna geçen Tuncel görüntüsü.
SİYAH BEYAZ’ın barında her akşam buluşan bir grup dostun öyküleriyle örülmüş sımsıcak bir film yapmış Ali Akman...
Bir yaşam tarzını paylaşanlar için gerçekçi...
Kimine göre “durgun” olan akış aslında o rutinin/ ritüelin içinde olanların “bitmesin” dedikleri saatlerle örülür.
Ankara’nın üstüne üstüne basan ağır havasından kaçıştır, tekdüzeliği kırış arayışıdır.
Bu buluşmalarda kum saati daha hızlı akar, saati akrep ve yelkovanı daha hızlı döner gibi bir duygu yaşanır.
Sahil ve özellikle İstanbul özlemini gidermek için Ankara’daki gölbaşı dublördür.
SİYAH BEYAZ’da da bütün bunlar güzel yansıtılmış.
Gösterim sonrası ayaküstü konuşurken Ali Akman bu film üzerinde 17 yıldır çalıştığını söyledi.
Yönetmen Ahmet Boyacıoğlu Ankara’nın boğucu havasından kaçamaklar yapmak psikolojisini hissederek yansıtmış.
Oyuncular Derya Alabora, Şevval Sam, Tuncel Kurtiz, Nejat İşler, Erkan Can, Taner Birsel, Rıza Sönmez...
Hepsi de başarılı.
Müzik için de birkaç satır...
Sahnelerle örtüşen piyano...
Ve özellikle Serdar Akar’ın müziğinin Şevval Sam’ın sesiyle jenerikte akışı, finalin duygularını taşıyordu.