Kral Hüseyin, dünya kubbesinde hoş sedalar bırakarak, toprağa verildi.
Arap aleminde ve özellikle ülkesinde akan gözyaşlarının arkasındaki ilk neden,
Kral Hüseyin'in,
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in
41. kuşak torunu oluşudur.
İslam'ın peygamberine olan saygı ve sevgi, elbette onun kişiliğine de yansımıştır.
Ancak...
Bunun yanı sıra,
Hüseyin'in başka kalitelerine de işaret etmekte yarar var.
Bunlardan birkaçı şöyle:
Son derece tehlikeli coğrafyada, elinin adeta mahkum olduğu ve sonra da doğası haline gelen ya da belki genlerindeki inanılmaz cesaret... Ülkesine, içeride ve dışarıda tehdit oluşturan bütün gelişmeleri, önceden sezerek, apansız baskınlarla yok edişi...
Örneğin...
Hocası sayılabilecek
İngiliz asıllı John Glubb Paşa'yı görevinden alışı.
1957'de askeri darbe olasılığıyla yüz yüze kaldığı zaman,
İngiliz yanlısı Başbakan Süleyman Nablusi'yi ülke yönetiminden azı dişi gibi sökmesi.
Koruyucusu gibi göründüğü
Filistinlilerin binlercesini, - tarihe Kara Eylül adıyla geçecek bir gece harekatıyla - ansızın yok etmesi.
Suriye ve
Mısır'a karşı,
Ortadoğu üssü olarak
Ürdün'ü
CIA'e açmışken, ansızın
Kahire'ye gidip,
Mısır ile savunma paktı kurması...
Bunlar sadece birkaç örnek.
Kral Hüseyin, inisiyatifi daima elinde tutan, ilk atağı kendisi yapmayı seven, hep ilk yumruğu atan bir kişilikti.
Olayların takipçisi değildi.
Kendisini takip ettiren öncü olmayı yeğlerdi.
Elbette...
Ortadoğu'da dengelerin sağlanmasında, bu kalitelerin yanı sıra,
peygamber torunu olması ona küçük bir ülke olmanın çok üstünde ayrı bir ağırlık ve saygınlık veriyordu.
İyi komutan
İngiltere'de iyi bir askeri eğitim almıştı.
Ordusu eğitimliydi, moderndi.
Cesur bir kralın ve komutanın ardında, cesaretle ve inançla savaşıyorlardı.
Küçücük Ürdün ordusu, savaşta adeta engel tanımadan ilerleyen
İsrail kuvvetlerine, mahalle mahalle, sokak sokak çarpışarak kök söktürdü.
Hüseyin, savaştıklarıyla, kısa süre sonra dostluklarda kurdu.
Mısır'la,
İsrail'le hatta
Kara Eylül'ün kurbanı
Filistinlilerin lideri Arafat'la.
Ayrıca
ABD ve
İngiltere ile ilişkileri hep iyi oldu.
Körfez Savaşı'da,
Irak'ın ve
Saddam'ın iletişim içinde olduğu tek liderdi.
Yani...
Onun için ebedi dostluklar değil, ülkesinin ve yörenin ebedi yararları vardı.
Bunun gereğini yerine getirirdi.
Bundan önceki yazıda, onun kişisel özelliklerini, suikastlardan kurtuluşunu yazmıştım.
Kara Eylül katliamına işaret etmiştim.
Tabii...
En önemlisi, daha kral olduğu zamanlarda iki meclisli parlamentoyu kapatmış olmasıdın.
Daha sonra aynı şeyi
- Irak'a kötü örnek oluyor - gerekçesiyle bir kez daha yaptı.
Bu tavırlarıyla, insani ve demokratik değerler açısından, belki de tarihte çok derin izler olmayabileceğini belirtmiştim.
Ama...
Kral Hüseyin, hayatta kalmak ve ülkesini yaşatmak için, belki de gergin bir tel üzerinde cesaretle yürümeye mahkum bir tarih cambazıydı.
Türkiye penceresinden
Ve nihayet...
Hüseyin'in,
Türkiye ile
"hiç sorunu olmadığı" söylenebilir.
Oysa....
Ataları için aynı şey söylenemez.
Dedesi,
Mekke Emiri Şerif Hüseyin'i,
2.Abdülhamit, İstanbul'da ikamete mahkum etmişti.
Bu mahkumiyet,
1909'da sona erdi ve
Şerif Hüseyin, Osmanlı'ya karşı
İngilizlerle işbirliğine girişti.
Falih Rıfkı şöyle yazar:
"Yarın, öbür gün Arap çeteleriyle sarılacaksınız.Peygamberin torunları, Ravza'nın (1) yeşil kubbesine kurşun sıkacaklar.
İstanbul elden gidiyormuş gibi telaşlanarak, size Anadolu'nun bağrından Türk çocukları göndereceğiz.
Siz peygamber torunlarının, açlık çemberi içinde bir hurma kurusu bile bulamayıp, deriniz iskeletinize yapışmış ölürsünüz.
Anadolu çocukları, iskorpitten çürüyüp düşen ağızlarının yaraları içinde, kavrulmuş çekirge çiğnemeye alışarak, Fatma'nın, Ebu Bekir'in, Ömer'in ve Muhammed'in sandukalarını muhafaza edecekler."
Şevket Süreyya Aydemir ise
Enver Paşa kitabında şöyle yazar:
"Hicaz Şerif ve oğulları isyan ettiler.Toptan öldürülmeler, İngilizlerle işbirliği... Türk ordusu da nihayet yenildi...
Şerif Hüseyin, sonunda Hicaz Kralı oldu.
Küçük oğlu Faysal, Irak Krallığı'na getirildi.
Ortanca oğul Abdullah için, İngilizler, Ürdün'ü yarattılar."
Abdullah, suikastta öldü.
Oğlu Tallal çıldırdı.
İstanbul'da ikamet etti.
Hüseyin, bu ailenin torunudur.
Emir Abdullah, Ürdün Krallığı nezdindeki
Büyükelçimiz Karasapan'a, babası
Şerif Hüseyin, Kıbrıs'ta ölürken şöyle demiştir:
"Başımıza gelenler ve gelecekler, velinimetimiz Osmanlı'ya karşı işlediğimiz günahların ilahi bir cezasıdır."Hüseyin, bütün bunların dışında kaldı.
Ona bir insan, bir
Türkiye dostu ve
peygamber sülalesinin bir torunu olarak, rahmet diliyoruz.
Çölde bir alevdi, söndü.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr