Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Abdullah Gül’ün, Baykal ile konuşmasından iki izlenim: 1- Hükümet samimi. Zirvede Irak için hiçbir karar alınamadığı yolundaki açıklama gerçek.
Gül dürüst konuştu. Angajman henüz yok. Karar 27 Aralık’taki MGK’da alınabilir.
2- Hükümet hâlâ kararsız. Baykal’a bu kararsızlık açıkça dile getirildi. Çünkü sıkışmış durumda. Kuzey Irak’a harekâta bulaşmanın, riski büyük. Bulaşmasa Kuzey Irak’ta olası Kürt devleti sürecini kontrolünde tutamaz. ABD üstelik IMF ile sıkıştıracağını da hissettiriyor.
.......
Peki hükümet ne yapmak istiyor?
Dört olasılıktan sonuncusu ağır basmakta. Yani...
1- Harekâtın dışında kalmak...
2- Sadece üsleri ve limanları vermek...
3- Üsler ve limanları verirken, ABD’ye kara harekâtı için topraklarımızı da açmak...
4- Aynı zamanda bizim Kara Kuvvetleri’nin de Kuzey Irak’a girmesi, ama savaşmayıp geriyi tutmak görevini üstlenmesi...
Evet, Ankara’da bu sonuncu seçenek ağır basıyor.

AKP hükümetinin bir sıkıntısı da yalnızlık...
Kopenhag’dan görüşme tarihi alabilseydi, AB desteğini arkasında bulacaktı.
Almanya ve Fransa, Irak harekâtı için olumsuz tavırlarını sürdürürken, Türkiye’yi de AB şemsiyesi altına alırlardı.
Oysa, Türkiye’ye ABD baskıları karşısında hiç oralı değiller.
Türkiye Avrupa aidiyeti güvencesinde hissetmiyor kendini.
Ayrıca...

Öte yandan, AKP’nin tabanı da Müslüman Irak’a ABD harekâtına karşı duyarlı. Tepki verebilir.
Zemini altından kayarken, AB’den uzaklaşırken, ABD, İngiltere ve İsrail ekseninde yer alıyor görüntüleri AKP’de tereddüt yaratıyor.
Hele diğer sağ partilerden gelecek ABD ile birlikte ellerini Müslüman kanına bulaştırdılar suçlamaları olasılığı, AKP’de kaygıları izah ediyor.
AKP yöneticileri de kişisel inançlarıyla zaten Irak’a karşı savaşta Türkiye’nin yer almasına karşılar.
Kısacası AKP hükümeti zorda...

Kamuoyu, medya, muhalefet desteği ve harekâta başka Müslüman ülkelerin de katılmaları ile toplu tavır oluşturmak AKP’nin - zaman kazanma - politikasının hedefi.
Kararsızlığın çerçevesi, ilke olarak Türkiye ABD ile beraberdir söylemiyle çizilmiş bulunuyor. Herhangi bir söz verilmeden ABD, bu içi boş çerçeve ile rahatlatılıyor.
Çerçevenin içi daha sonraki süreçte dolacak.

AKP politikasının diğer ayağı ise Saddam’a karşı infaz kararı alınmasını sağlamak.
Örneğin...
Önce, BM’den harekâta yeşil ışık yakılması, böylece Irak’a müdahalenin uluslararası meşruiyet kazanması...
Sonra, NATO Anlaşması’nın 5. maddesi gereği, bu müdahaleyi Afganistan’a olduğu gibi gene NATO’nun üstlenmesi. Böylece NATO üyesi Türkiye’nin harekât içinde yer almasına gerekçe oluşturulması.
Müslüman kanına el bulaştırmak mı diyorsunuz... Afganistan halkı da Müslüman değil mi söylemiyle, içte de sağcı partilerden ve çevrelerden suçlamalarını göğüsleyebilmek.
Ayrıca...
CHP’nin de açık desteğini sağlayarak TBMM kararı almak.
Çok yoğun bir kamuoyu oluşturma kampanyasıyla halkı kazanmak.

Sonuç... AKP ve Silahlı Kuvvetler bir şekilde Türkiye’nin harekât içinde yer alması gerektiği görüşüne daha yakınlar.
Vurgulayalım.
Üslerin, limanların kullandırılmaları, ABD güçlerine kuzeyden geçit verilmesinin yanı sıra TSK’nın Kuzey Irak’ta harekâtın gerisini tutması ve bölgeyi denetim altında bulundurması şimdilik ağır basıyor.
Kuzey Irak’ta olası Kürt devleti ve o topraklarda PKK’nın yeniden palazlanması, Musul - Kerkük petrolleri, ABD ve İngiltere güçlerinin yörede -tıpkı Afganistan’daki gibi - kalıcı olacaklarının sezilmesi, bu duruşun başlıca nedenleri.
Çöl, geçen yüzyılın başında olduğu gibi Türkiye insanına gene dişlerini gösteriyor ama Atatürk’ün Cumhuriyeti’nden bu kez parça koparamaz.
Tam tersine...