Not defte-rimden gündem satırları...
..................
Con Ahmet’in “devri daim” makinesi tüm mekanik kurallarına aykırı olarak çalışan kendine özgü bir düzenektir.
Türkiye’nin hallerine pek uyar.
Gene bir “Con Ahmet” başladığı yerden dönen tarih tekerrürü sürecindeyiz.
Emniyet’teki son sabaha karşı baskınlar ve toplamalar, sorgulamalar, tutuklamalar için “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” lafları edilmekte.
Önce belirtmeliyim ki kim olursa olsun hiç kimse için böyle çirkin ve ayıp bir ifadenin kullanılması onaylanamaz.
Bir başka söylem daha var; “keser döner, sap döner...”
Şimdi evlerine baskınlarla toplanan polisler, müdürler daha yakın zaman önce yazarları, subayları, komutanları hatta Genelkurmay Başkanı’nı aynı manzaraları yansıtarak toplamışlardı.
Çoğunu tutuklamışlardı.
Bu kez keser ve sap -görüntü olarak- dönmüş bulunuyor.
Ne ilki onaylanabilirdi...
Ne de şimdinin bu son operasyonu.
Bu yöntemlere gerek var mı?
Daha güneş bile doğmamışken evlere baskınlar, daha düne kadar Türkiye’nin güvenliğine hizmet verenlerin bileklerine kelepçe takılarak, toplanmaları...
Başlarına bastırarak otomobillere bindirilmeleri...
Gün boyu bekletilerek dermansız düştüklerinde gece yarısı uykusuz sabaha kadar süren sorgulamalar.
Oysa...
Emniyet’e davet edilebilirler, orada yanlarında avukatları da hazır bulundurularak sorgulanabilirler.
Kimse kaçmıyor.
Hatta...
Evlerinde bulunamayanlar kendiliklerinden gidip teslim oldular.
Daha önce de böyleydi.
Yurtdışında görevli olan rütbeli subaylar izin alıp Türkiye’ye dönmüşler, teslim olmuşlardı.
Ama...
Onlar bile “kaçabilir” gerekçesiyle tutuklanmışlardı.
Bu durum çok eleştirilmişti.
Anayasa Mahkemesi kararıyla serbestler.
Anlaşılan, geçmişten hiç ders çıkarılmamış.
Gene yapılanlar aynı.
......................
Bundan sonrası için de “Con Ahmet’in devri daim makinesi” turlarına her seferinde başladığı yerden devam edecek mi?
Yargı sürecinden bahsediyorum.
“Ne idüğü belirsiz gizli tanık ifadeleriyle alınan kararlar...
Üzerlerine oynanmış dijital kanıt iddialarıyla mahkumiyetler...
Sanıkların -üretildiği iddiasıyla- kanıtlara itirazlarının dikkate alınmaması...
Hapishanelerde yaşamların yitirilmesi...
Onur intiharları...”
O zaman bunlar onaylanamaz şeylerdi, bu “sap ve keserin” döndüğü yeni “devri daim” hareketinde olursa da onaylanamaz.
.....................
Ne bir tarafa ne diğer tarafa aidiyetim olabilir.
Adaletin devletin temeli olduğuna inanırım.
Demokrasinin bütün kurumları ve kurallarıyla işlediği ve herkesin kanun karşısında eşit, insan haklarının eşit paylaşıldığı, devletin buyurgan değil kucaklayıcı olduğu bir özgür Türkiye’nin vatandaşı olmak bana yeter.
Yarım yüzyılı aşan gazetecilik çabalarım da bu oluşuma mütevazı katkı içindir.
Felsefesini de yapalım:
“Paylaşılamayan nedir?
metrelik çukura beraberimizde götürebileceğimiz tek değerli varlığımız ‘vicdan’ huzurudur.”
.....................
Türkiye’de şu devri daim makinesinin “stop” tuşuna basılmalı artık.
ÇOLPAN İLHAN’IN ARDINDAN
Çolpan İlhan da görünmezler gezegenine göçtü.
Sadri Alışık’ının yanına...
Abisi Atilla İlhan gibi Çolpan İlhan da adını hafızalara yazdıran sanatçıydı.
Başta oğlu Kerem Alışık olmak üzere ailesine, tüm hayranlarına, dostlarına, sanat camiasına başsağlığı diliyorum.
Üzerine ışık yağsın...