Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı'nın raporuna göre, silahlı şiddet örgütlerinde yer alan gençlerin şu ortak özellikleri var...
1- Sanıldığının tersine, eğitim düzeyleri düşük.
Özellikle
PKK'da ilkokul eğitim düzeyinde olanların oranı
yüzde 48.
Okuma yazma bilmeyenler ise
yüzde 20.
2- Gene sanılanın tersine, teröristler arasında öğrenci oranı da çok düşük.
Sadece yüzde 10'larda.
Kısacası işsiz, umutsuz ve kültür düzeyi düşük.
Kırsaldan kopup kente geldiklerinde, yalnız kalmışlar.
Terör örgütlerinde hem maddi olanak bulmuşlar hem de yalnızlık ve dışlanmışlık duygularını karşılayan manevi aidiyet yaşamışlar.
O halde...
Siyasal şiddetin ortamı, böyle bir demografik yapı.
Onları kanlı birer maşa haline getiren karanlık tezgahlar, nereye yöneleceklerini biliyorlar.
Ekonomide az gelişmişlik ile bir ülkede şiddetin tırmanışı doğru orantılı.
Bataklığı kurutmadıkça, sinekleri avlamak sonuç vermiyor.
Sonuç...
Sadece maşaları tutuklamakla, polisiye önlemlerle önleyemeyiz.
Yönetim zaafı
ABD'li
Siyasal Bilimci Walter W. Laqueur'a göre
"Türkiye'de şiddet hareketlerinin yaygınlık kazanması 2 nedene dayanmakta:
"1- Teröristlerin dışarıdan büyük destek görmeleri.
2- Teröristlerin çok güçlü olmalarından çok, yönetimlerin zayıflığı."
Türkiye'deki terörün, komşularımızdan hatta
Avrupa'daki dostlarımızdan
(!) beslendiği sır değil.
İkinci saptamaya gelince...
Yani...
"Teröristlerin gücünden çok, yönetimlerin zayıflığı."Sendrom
Roger Muchuelli'ye göre
(La Subversion, Paris, 1976, S. 69 - 70) şiddetin amaçları şöyledir:
"- Ulusun moral gücünü yıkmak.- Merkezi otoriteyi ve önemli kişilerini, kamuoyunda aciz göstererek küçültmek.
- Halkı düzenden soğutmak ve koparmak."
Kısacası...
Demokrasiyi, seçimle gelen yönetimleri, devletin kurumlarını itibarsız hale getirmek.
Halkı başka seçeneklere yöneltmek.
Bu seçenek bir din devleti... Otoriter bir rejim... Merkezi otoriteden koparak bölünmek arayışlarına yöneliş olabilir... Başka devletlerin egemenliği için çekim alanı olabilir.
Hesaplar çok yönlü.
Bunları aşacak en etkin formül, güvenlik önlemlerinin yanı sıra
Türkiye'yi ekonomik ve kültürel boyutlarda çağdaş düzeye taşımaktır.
Cezayir örneği
Meslektaşımız
Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi bağlamında, ihbarların sözde bir
İslami şiddet örgütü üzerine yoğunlaşması nedeniyle birkaç satır...
Bu yolu tutanların hiçbiri sonuç alamamıştır.
Terör, kanlı bir çıkmaz sokaktır.
Bu kanlı çıkmaz sokağa giren ve orada eriyen son örgüt
Cezayir'deki
GIA adlı gruptur.
1992'den başlayarak,
Cezayir'deki aydınları, yazarları, politikacıları hatta yabancıları öldürdüler.
100 bin cana kıydılar.
Cezayir, korku ürpertileri ülkesi oldu.
Ama sonunda
GIA bir sonuç alamayacağı gerçeğiyle yüz yüze geldi.
Silahları bırakacağını açıkladı.
Şimdi ülke
7 yıllık yaraları sarmaya çalışıyor.
Ulusal Güvenlik ve İstikrar Yasası adlı bir tür
af ve
pişmanlık uygulaması gündemde.
Teröristleri topluma yeniden kazandırma çabaları gösteriyorlar.
Yasa
3 aşamalı.1- Teröristlere sadece yataklık edenler, kesinlikle affediliyor.
2- Dağdaki silahlı gruplar, iğfal ve öldürme gibi suçlara bulaşmışlarsa ve kendiliklerinden teslim olurlarsa,
6 ay gözlemde tutulacaklar ve serbest kalacaklar.
3- Kan dökmüş ve doğrudan teslim olanlar ise yargılanacak ve
20 yıldan fazla olmamak üzere hapsedilecekler.
Şu ana kadar dağdan
5167 kişi inerek teslim oldu.
Cezayir yeniden yaşanabilir bir ülke olma yolunda.
İslam, laisizm ve
demokrasi girişimi, yeniden kucaklaşma sürecinde.
Silahlar, işkenceler, ölümler geride bırakılmak isteniyor.
Bütün bunları anlatışımın sebebi, eğer
Ahmet Taner Kışlalı'yı öldürenlerin arkasında da
Cezayir özentileri varsa, onlara kanlı çıkmaz sokağın sonunu gösterebilmektir.
Laik
Türkiye'de hepimiz bir arada, huzur içinde yaşayabiliriz.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr