MAHSUN Kırmızıgül kardeş kanının durması için çözüm olarak “anneleri” gösteriyor.
Hatta ilginç bulduğum bir önerisi var; “MGK üyesi erkeklerin yerine bir gün de onların eşleri MGK’da toplansınlar. Erkeklerin çözemediğini kadınların, annelerin çözeceğine inanıyorum...”
Hani bir söz vardır, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar...” diye.
Babaların, erkek kardeşlerin, bacıların hakkını yemeyelim ama anaların acısı bir başka oluyor.
Şu son çeyrek yüzyılda yaşamlarını yitiren ya da sakat kalan on binlerce fidan gibi gencin analarındadır çözüm.
Simgesel olarak Mahsun Kırmızıgül’ün önerisi, bu bağlamda çok anlamlı.
Mahsun Kırmızıgül’ün yönettiği ikinci film “Güneşi Gördüm” Doğu’da ve Güneydoğu’da PKK ve güvenlik güçleri arasında sıkışan ve sonunda göç eden bir köylü ailenin dramını anlatıyor.
Çekim, Kars dağlarında bir Türk köyünde yapılmış. 110 haneli köyde sadece 5 aile kalmış. Ne fark eder, Kürt köylerinde de durum aynı.
Ailedeki oğullardan biri PKK’lı. Dağları mekân tutmuş. Diğer oğul asker... Ya bunlar çatışmada karşı karşıya gelirse?..
Burasını anlatmayayım, geçiyorum?
Ailenin diğer oğlu mayına basmış, tek bacaklı kalmış. Zorunlu göçte, ailenin yarısı İstanbul’a gidiyor yarısı ise insan kaçakçıları tarafından Norveç’e kaçak sokuluyor.
Bu kez de yaşam kesitleriyle ve insan haklarıyla iki ayrı dünya çiziliyor.
“Güneşi Gördüm” büyük ilgi topladı. Şimdiden seyircilerin 2 milyonu bulduğunu söyleyebilirim.
Mahsun, Hint tanrıçası dört kollu Şiva gibi.
Filmin senaristi o, yönetmeni o... Müziğini yapan o, oynayan da o.
AKUT GECESİ’NDE
MUHSİN Yazıcıoğlu ve beş arkadaşının yaşamlarını yitirdikleri helikopter kazası, AKUT gecesiyle örtüştü. Kaderin acı bir rastlantısı bu.
Nasuh Mahruki öncülüğünde sekiz gencin çekirdeğini oluşturduğu bu girişim, Türkiye’nin eylemli en etkin örgütüne beden ve ruh verdi. Bugün Türkiye’nin onsekiz yöresinde AKUT ekipleri var.
Hepsi de gönüllü. Kurtarma misyonu için çok iyi yetişmiş, son teknoloji ile donatılmış, yürekleri büyük kahramanlar onlar.
AKUT gecesinin amacı, şimdiye kadar 768 kişiyi kurtarmış olan bu örgütün donatımlarını yenilemesi için kaynak yaratmaktı. Bu donanımlar çelik paletli araçlardan, elektronik dinlemelere kadar geniş bir hizmet enstrümanı yelpazesi açıyordu. Hepsi de ekranlara yansıdı. Gecenin düzenleyicileri, Suzan Sabancı, Çiğdem Sabancı, Feyyaz Berker ve Ahmet Kocabıyık’tı. Turgay Artam’ın yönettiği gecenin sunucusu, gene çok başarılı olan Rana Tabanca’ydı.
GS’ye golcü al
ÇOK kısa bir sürede 1 milyon lirayı aşan bağış toplandı. Katılım için kişi başına ödenen 1000’er lira dahil, gelir 1 buçuk milyon lirayı buldu. En fazla bağışta bulunanlar Selahattin Beyazıt ve Ali Ağaoğlu idi.
Birand, Beyazıt’a “Abi G.S’ye de bir pahalı golcü al” dedi,
Örgütün can damarı Nasuh Mahruki’nin gözleri ışıl ışıldı. Cem Hakko’nun ise gözleri yaşarmıştı.
Dünyanın çeşitli yörelerinden gelenlerin “Sesimi duyuyor musun?” mesajı veren davul gösterisi anlamlıydı.
Salondakilere de birer yavru davul verilerek, tempoya katılmaları sağlandı.
Kollektif yardım ruhunun simgesel görüntüsüydü bu.
Böyle gecelerin ve katkıların önemi çok büyük. Yani, toplumun kremasının “görmek ve görünmek” için toplandığı bir defile platformu sanılmasın. Bunun çok ötesinde ve hiç bilinmeyenlere, hiç beklenmeyen hadiselere yardım önsezisi dönebilir.
Bakınız iyi çalışan bir uydu sistemi devreye konabilseydi, jeoloji dalının maden arama teknolojisinde kullanılan aygıtlarla donanım sağlansaydı, Muhsin Yazıcıoğlu ile helikopterdeki diğer beş kişinin yerleri daha ilk telefon konuşmasında saptanabilirdi. Sadece olay yerinde kurtarma çalışanları için donanım değil, bunun ötesinde yer tespiti, hareret algılaması, dopler gibi ses dalgalarıyla kazazedeye ulaşma aygıtları da çok önemli.
Korucuların rastlantı sonucu buldukları helikopter bir ders olmalı. 70 milyonun dinlendiği Türkiye’de, düşen bir helikoptere ancak 3 gün sonra ulaşmak utanç verici.
AŞK...
ELİF Şafak’ın son romanı aşk... Onun her kitabından dünyaya bir başka pencereden, bir başka irtifadan bakıyoruz.
Elif Şafak’la sadece bakmıyor, “görüyoruz”da. Bu kez de tasavvuf gözüyle derinlere iniyoruz. Derinlerde gönül yolculuğu yapıyoruz.
Satırlar akarken bilgilerle zenginleşiyoruz...