Referandumla yatıyoruz, referandumla kalkıyoruz... Oysa...
Kürt sorununda art arda fay kırılmaları, bu sorunları kapanmış kulakları bile sağır edercesine dağlarda ve kentlerde yankılanıyor.
- Kandil’de PKK’nın birinci ismi Murat Karayılan “devletin, önderlikle (Abdullah Öcalan’la) iletişim kurduğunu, “ateşkes kararının İmralı’dan talimatla açıklandığını” söylüyor.
- TARAF gazetesinde sürmanşetten verilen haberde “İstanbul’da bir balıkçının derin devlet ve PKK arasında ateşkes görüşmelerinin yapıldığı ve 15 Ağustos’ta PKK tarafından ateşkes ilan edileceği” yazılıyor...
Ankara’dan hiçbir yalanlama yapılmadığı gibi haberde öngörülen ateşkes ilanı da gerçekleşiyor.
- PKK ve BDP “Referandumda HAYIR” tavrını değiştirme olasılığının işaretlerini veriyorlar.
Öcalan’ın da bu yolda söylemleri var. Referandum sandıklarına PKK eylemleri kanının sıçraması önleniyor.
AH ŞU MEDYA OLMASA!
Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı ve HSYK’yı Achilles topuğundan vuracak bir anayasa değişiklikler paketinin oylanması demek olan referandum, elbette önemlidir ama yukarıda saydıklarımla aynı terazide tartılsa, terazinin kefesi kırılır.
Ve böyle birçok duyarlı süreçte konu siyaset balçığına çekilmekte.
İktidar HAYIR‘cı muhalefeti PKK ve İmralı’yla “aynı safta olmakla” suçluyor.
Muhalefet ise özellikle “İmralı’nın dar alanında iktidarı, Öcalan’la paslaşmalar yaptığını” iddia ediyor.
Bu düşük irtifada söz kapışması medyaya -meşrebine göre- yansıyor.
Zor süreçlerde bütün köklü demokrasiler teröristle de “gizli” görüşmeler yapar.
Duyarlı konularda bunları gizli yapar.
Bizde de Mavi Marmara’nın ipleri gerdiği günlerde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Brüksel’deki bir otel odasında İsrailli bakanla gizlice görüşmedi mi?
İsrail örneği PKK ve Öcalan ile yapılmışsa -ki bunun işaretleri çok- hiç şaşmamalı.
Ama...
Resmi duruşu arkasındaki gölge oyunlarını yansıtan medyaya tepki göstermek neden?
Köklü demokrasilerde, devletin dorukları, medyanın en üst düzey yöneticileriyle -yazılmamak kaydıyla- dar kadrolu toplantılar düzenler.
Bu bir kahvaltı ya da öğle yemeği olabilir.
Orada medya yöneticilerine “derin temaslar” anlatılır. “Gizli” kayıtlı belgeler paylaşılır.
Bunlar yazılmaz ama ülkenin yüksek yararlarının gerektirdiği bilgilerle donatılan medya yöneticileri yayınlarında buna göre rota çizerler.
“Ah şu medya olmasa” demek yerine, doğru olanı “medyanın gücünden” yararlanmaktır.
BERTARAF OLMAK
Topkapı Sarayı’nın bahçesinde bir akşam vakti.
Asırlık dev çınar ağaçlarının altında masalar kurulmuş.
Yemekteyiz.
Erguvan rengine bürünmüş denize bakarak laflıyoruz.
Konu sanat...
Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin patronuna ansızın bir baskın soru:
“Bertaraf olmak için ne düşünüyorsun?”
Gülüyor:
“Bu soruya cevap vereceğimi gerçekten sanıyor musun” diyor.
“Bertaraf” sözcüğünü telaffuz etmek, üzerinde yorum yapmak büyük sermayede “cızz...”
Sadece dili değil tümüyle kendisi de yanar.
“Daha fazla demokrasi” iddiasıyla kurulacak referandum sandıkları önünde en güçlülerin, tuzları en kuru olanların, “yarın” endişesi olmayanların bile hali işte böyle.
Başbakan Erdoğan’ın “bitaraf olan bertaraf olur” terbiye sopası hedeflerine ulaşmış.