Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Dağa çıkacak gençler için istihbarat alan ikna timleri, ailelere ulaşarak diyalog yoluyla dağa gidişi önlüyorlar

Dağa karşı ‘ikna timleri’

ULUSLARARASI “politik psikoloji” hizmetleri nedeniyle 27 ülke tarafından 3 kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Prof. Dr. Vamık Volkan “Kürt açılımı” sürecinde Ankara’nın danışmanı...
Daha önce İsrail-Filistin, Gürcistan ve Estonya-Rusya, Boşnak ve Hırvat-Sırp... Daha bir dizi etnik sorunun çözümü için danışmanlık yaptı.
Onu, Atatürk’ün psikolojisini irdeleyen, dünyanın “ilk ve tek” kitabının yazarı olarak da tanıyoruz. (*)
ABD üniversitelerinde ders veren ve ilk “politik psikoloji” enstitüsünü Washington’da açan Prof. Volkan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Köşk’te kabul edildi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’la da dirsek temasında...
Bugün yayınlanacak Şeffaf Oda’da Prof. Vamık Volkan’dan ilginç izlenimler sunuyorum.
Örneğin...
Polis istihbaratı, PKK’ya katılmak üzere dağa çıkma çağrıları alan gençleri saptıyor.
Polis Akademisi’nde “ikna eğitimi” almış genç polis timleri, aileye gidiyorlar. Durumu anlatıyorlar.
“Demokratik açılım” süreci için bilgi veriyorlar. Oğullarının ya da kızlarının dağa çıkmalarını anaların, babaların engellemeleri için “ikna konuşmaları” yapıyorlar.
Öyle bir kez yapılan “göstermelik” konuşmadan değil... 1-2-3... Gereğinde daha fazla ziyaretler...
Ana, oğlunu ya da kızını çağırıyor. Hep beraber de konuşuyorlar. Çoğu kez çocuğun dağa çıkması engelleniyor.
Prof. Dr. Vamık Volkan, “bu gençlerle gurur duydum” diyor.
“İkna eğitimi” çok önemli.
Sadece “dağa çıkma çağrılarına kapılan gençler” için değil, başka sorunlu durumlarda da uzmanlık alanı bu.
Örneğin... Canlı bombaların istihbaratını alıp vazgeçirmek...
İnsanları, rehin alanların elinden müzakere ile kurtarmak... İntihar girişimlerini kırmak...

Kasım Toplantısı
PROF. Vamık Volkan, Türk ve Kürt kanaat önderlerini bir araya getiren toplantıların da moderatörü...
Ekopolitik tarafından düzenlenen ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın da toplantı arası yemeğine katıldığı “Türkiye’nin Büyük Çatısı” adlı Kasım Toplantısı’nda (**) dikkat çekici sahneler var.
Etkinliğin Genel Koordinatörü Stratejist A. Tarık Çelenk...
Orada Türk ve Kürt milliyetçisi sayılabilecek isimler, Kürt ve Türk aydınları bir aradalar. Daha da ilginci, MİT’ten emekli önemli bir isim ile yıllar önce öldürülmesi için planlar yaptırdığı -eski- PKK tepe isimlerinden bir Kürt aynı salonda arka arkaya oturuyorlar. Konuşuyorlar.
Prof. Volkan’a göre “konuşan tetik çekmez...”
Konuşuyorlar da peki anlaştılar mı?
Prof. Vamık Volkan şöyle diyor:
“Konuşmaya başlamış olmak önemlidir. Anlaşma hemen olmaz. Paket açmakla her şeyin çözüleceği sanılmasın. Bu uzun zaman alacak bir süreç işidir. Sabır ve sağduyu gerekir. Hiçbir şey şansa bırakılamaz...”
Prof. Volkan’ın metaforu şöyle:
“Bu sorun espresso kahve pişirmek gibi anında çözülür sanılmasın. Türk kahvesi pişirircesine ocakta uzun zaman kalması gerekir.”
Ardından ekliyor:
“Paket değil, süreç...”

Apo’yla olmaz
PROF. Volkan’a, çözüm adresi olarak İmralı’nın gösterilmesi için görüşünü sordum.
Kesinlikle hayır.
“Bunun büyük yanlış olacağı” görüşünde.
Abdullah Öcalan 40 bin ölümde parmak izi olması nedeniyle toplum psikolojisinde çok olumsuz bir referans.
Onun bu süreçten -kesinlikle- uzak tutulması gerekiyor.
İzlenimim o ki, “umut verici oluşumları bile tepki tsunamileri ile karşıya bırakır.”
Sırp Miloseviç’le Boşnak, Hırvat, Sırp’ın bir arada yaşadığı “son” barış süreci sağlanabilir miydi?
Eli kana bulaşan ile açılım olmaz.
Belki bunu Kürt yurttaşlarımız arasında isteyenler ve DTP için bir siyaset zorunluğu olabilir ama bu coğrafyadaki nüfusun çok büyük çoğunluğu için “Apo” tüyleri diken diken ediyor.
Hatta Kürt kökenli yurttaşların da çoğunluğu için gözlemler böyle.
Hepimiz “kan dursun” istiyoruz fakat gerçekçi olmalıyız. Öcalan ile masaya oturulamaz.
Pelin Batu, “İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun (IRA) siyasi kanadını temsil eden Sinn Fein şu anda mecliste ama açılımın üzerinden 15 yıl geçtikten sonra” diyor. Zamana yayılmanın önemini vurguluyor.
Şeffaf Oda’da bütün bunları yansıtıyoruz.
Prof. Vamık Volkan’ın yanı sıra oyunculuk, yazarlık, TV programcılığı ötesinde tarihçi olan Pelin Batu ve “NEFES” filminde Yüzbaşı Mete rolüyle büyük beğeni alan Mete Horozoğlu da konuk.
Mete’ye göre “NEFES” şoven bir anlatım değil.
Tam tersine “kan dursun” mesajını veriyor.
Siyaset psikoloğu Prof. Vamık Volkan ve tarihçi kimliğiyle Pelin Batu, NEFES filmi bağlamında “sanat kanallarının” çözüm için katkılarının önemli olduğuna işaret ediyor.
Bir arada silahsız, kansız yaşama psikolojisi oluşturmada sanattan her türüyle yararlanmak gerek.
............................
(*) Ölümsüz Atatürk / Vamık D. Volkan-Norman Itzkowitz / Bağlam Yayınları.
(**) Ekopolitik Kasım Toplantısı... 16 Kasım 2009 Çalıştay - Dedeman Otel ve 17 Kasım 2009 Konferans - İstanbul Ticaret Üniversitesi...

Haberin Devamı

Dağa karşı ‘ikna timleri’

DİBEKLİ HAN
MODERN mimaride iddiasını başarıya ve üne dönüştürebilmiş bir dostuma “kalıcı işler yapıyorsun. Ne güzel... İleride çocukların, torunların yapmış olduğun binalardaki imzanı görerek gurur duyacaklar” demiştim.
“Biraz öyle, biraz da değil” gibi bir “ortada kalan” söylemden sonra şöyle açıklamıştı:
“Artık yeni ve modern binaların da ömürleri 70-100 yılı -genellikle- geçmiyor.
Çoğu ya yenileniyor ya da yıkılarak yerine başka bina yapılıyor...”
Gerçi tevazu göstermişti ama büsbütün de haksız değildi.
Bodrum’da Yaka Köyü’ndeki Dibekli Han’ı gezerken, o mimar dostumu hatırladım.
Ve “ama böyle gelecek yüzyıllara kalıcı olanlar da var” diye düşündüm.
Dibekli Han’ın doğum sancılarını 3-5 yıl önce dinlemiştim.
Bodrum’da yaşayan Mimar Gülay-Cenap çiftiyle sevgili Can Pulak tanıştırmıştı.
Çok hoş bir evin bahçesinde konukları olmuştuk.
“Taş evler yapacaklarını, orada bir müze, kahve, restoran gibi mekanların da bulunacağını, komşuları seçmekte özen göstereceklerini” anlatmışlardı.
Önemli bir koşulları vardı:
“Bu köyde ev alacaklar yazlıkçı ya da yatırım amaçlılar olamayacaktı.
Bodrum’da yaz-kış oturacak ve bu ortamda komşuluk yapacak, komşuluk geleneklerini sevenlere ev verilecekti.”
Mimar çift, projenin birinci aşamasını hayata geçirdi.
Dibekli Han’a Ortakentli demirci ustası Hayati Değirmenci’nin yaptığı iki kanatlı demir kapıdan giriliyor.
Rampayı çıkınca “sanat galerisi katı...”
Gene iki kanatlı demir kapı ile “resim-heykel ve fotoğraf sergilerinin, yapıtlarının olduğu galeri...”
Ve bir de küçük “sinema salonu...”
Bir üst katta iki kollu rampayla çıkış ve yöresel kaynaklarla döşeli “Dibekli Han” meydanı...
Yaşlı pirnar ağacının etrafı doğal kayalar, eski yağ taşları, bulgur dibekleri ve mevsim çiçekleriyle çevrili...
Üç adet eski, taşa işlemeli kuyu ağzından galerilere akan yağmur suyuna karşı drenaj...
Meydana bakan geniş kiremit çatılı kahvede yoğurt dibeklerinden yapılmış masalar ve koltuklar...
Selçuklu desenleriyle taşa oyulmuş çok eski şöminenin alevleri havuzun suyuna vuruyor.
Gülay-Cenap çiftinin 30 yıldır topladıkları Osmanlı objelerinin teşhir edildikleri “sandık odası...”
Hediyelik eşyalar, şallar, keçeler ve daha neler...
Hepsini anlatamıyorum.
En iyisi gidip görmek...