TÜRKİYE’DE ilk kez “Da Vinci’nin Şifresi” kitabıyla tanınan, sonraki kitapları da büyük ilgi gören Dan Brown’a sordum:
“Çocuğun var mı?”
Cevabı “Yok, ama yazdığım 5 kitap çocuklarımdır” oldu.
5 harika çocuk!..
Öyle ya...
5 kitabı dünyada 500 milyon nüsha satmış.
Müthiş bir rakam.
Kitap okuma alışkanlığı fazla olmayan Türkiye’de bile yayımlanan ilk kitabı 500 bin adet sattı.
Böyle bir yazarla söyleşi keyifli oluyor.
Boğaz’ın kıyısında tarihi Sait Halim Paşa Yalısı’ndayız.
Tarihi özelliğini merak etmişti.
Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na giriş nedeni olan tarihi konuşmanın bu yalı da geçtiğini anlatıyorum.
Kısa süre sessiz kalıyor.
Bu kez de tarihi binaları, Bizans tünellerini, Osmanlı’nın yeraltı geçitlerini soruyor.
Anlaşılan kafasındaki yeni kitapta İstanbul da olacak.
Sanıyorum şifreleri, felsefesi Mevlana’dan beslenebilir.
Boğaz’ın bir yakasında Asya, öte yakasında Avrupa olmasından etkilenmiş.
“Heyecanlıyım” diyor.
Kendisine ismiyle ve sen diye hitap etmemi istiyor.
Sabun köpüğü yazmam
Kitaplarının bu kadar çok satmasını diğer çok satan magazin ve masalsı kitaplarla kıyaslanmaması gerekir.
Dan Brown hayli ağır ve derin konulara giriyor.
Din, sanat, tarih, felsefe, tıp, teknoloji, müzik coğrafyasında okuyucularını safariye çıkartıyor.
Sabun köpüğü gibi kitaplar satar da bunların satması yüksek performanstır.
Nedenini şöyle açıklıyor:
“Ben öğrenmeyi severim, sürekli araştırırım. Nasıl bir kitap yazılsa zevkle okurum diye düşündüm ve kendim okumaktan zevk alacağım kitapları yazdım...”
Gerçekten onun kitaplarında hep yeni ve hep haber değeri taşıyan bilgiler vardır.
Örneğin...
İsviçre’deki CERN laboratuvarı ilk kez onun kitabında kamuoyuna ulaştı.
Yoktan madde üretmek evrenin var oluş sırrını açıyordu.
Kitap yayımlandıktan yıllar geçti, dünya daha henüz CERN’de protonların yüksek hızla yeraltı tünellerinde dolaştırılması ve çarpışmalarıyla “madde” yaratılmasını öğrenmekte.
Din ile bilim böylece buluşuyor.
Din de evrenin yoktan yaratıldığını bildirmez mi?
Bir başka Dan Brown yaklaşımı İsa’nın torunlarının, torunlarının, torunlarının torunları olabileceği teorisini tartışmaya açmasıdır.
Böyle bir dizi ilginç konuya derin dalış yapar.
Türkiye’de yayımlanan son kitabında “düşüncenin gerçeği yaratma gücünü” irdeliyor.
Kuantum fiziğinin bir uzantısı.
Piyano çalar, şarkı söylerim
Dini müzik eğitimi veren anne, matematikçi baba, sanat tarihçisi eş ve üst derece mason büyük baba...
Böyle bir harman edebiyata savrulmuş.
Aslında Dan Brown kitap yazmaya başlamadan önce şarkı sözü yazarmış.
Piyano çalar, şarkı söylermiş...
Fakat başarılı olamamış.
Çünkü öpüşmek, aşk, ayrılık gibi romantik sözler yerine felsefe, inanç, dini ritüellerle örülmüş şarkıları kimsenin hoşuna gitmemiş.
İsa’nın Tanrı’nın çocuğu olduğuna tabii ki inanmıyor.
Ama bunun Hıristiyan inancında olanları etkilemesini yanlış buluyor.
Dan Brown gelecekte dinlerin bir araya gelip tek bir inanca dönüşeceği görüşünde.
MARKA’NIN MARKA’SI
Marka Konferansı’nın kurucusu Ayşegül Yürekli Şengör ödül alan Ali Taran, Sertab Erener, Berna Ergülek ve İclal Aydın ile...MARKA kavramının Türkiye’deki simgesi her yıl düzenlenen “Marka Konferansları.”
Ayşegül Yürekli Şengör bundan 10 yıl önce ilk marka konferansını düzenledi.
Türkiye’nin büyük bir boşluğunu hissetmişti.
Ancak...
Sadece o boşluğa hitap etmek değil, daha ötesi, oraya temel atarak marka bilincini her yıl katlar çıkarak yükseltmek misyonunu yüklendi.
Bir Avrupa ülkesi “seçkinler ligi” performansını gösterdi.
Sunucusu, konukları, ele aldığı konular, çizdiği ufuk turuyla marka imajını yükseltirken, kendi konferansları da marka oldu.
Bu yıl 10. yıl Marka Konferansı düzenlendi.
Özel bir etkinlik...
Bu nedenle davetlileri ve programı bir kutlama ortamını da yansıtıyordu.
Örneğin...
Marka orkestrası canlı müzik performansıyla konferansın siyamlı ikiziydi.
Kırmız tabanlı pabuçlarıyla ünlü, ayakkabıların büyücüsü diye anılan Christian Laouboutin, Elidor’un Global Başkan Yardımcısı Dean Aragon ve diğer küresel gurular ilginçti.
Sertab Erener, İclal Aydın, Ali Taran, Kenan Işık konferansın “bizden” ünlüleriydi.
Hülya Avşar 10. yıl pastasını moderatör BJ Cunningham ile birlikte kesti.
Çırağan’da roze şampanyalarla başlayan parti birkaç saat sürdü.
Gece ise Les Ottomans’da 10. yıl daveti vardı.
Türkiye’de böyle bir konferans dizisini 10 yıldır ve yükselen kaliteyle sürdürmek hiç de kolay değil.