Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


28 Şubat bir kolaj çalışmadır.
Aralarında asker desenlerinin de yer aldığı parçalardan oluşan bir siyaset resmidir.
Oysa aradan geçen yıllardan sonra 28 Şubat'a asker üniforması giydirilmek istenmişti. Bu militer imaj üretimine bir de fiyakalı etiket kondurulmuştur: "Post modern darbe..."
Oysa o kolajda Silahlı Kuvvetler kadar, silahsız kuvvetler denilen sivil toplum örgütlerinin renkleri... Dış kamuoyunun kaygıları... Hatta hükümet ortağı DYP'nin kendi içinde kopmalara uzanan irtica kuşkuları nasıl "yok" sayılabilir?

Öte yandan "28 Şubat sürecinde hiç yanlış yapılmadığını" kim iddia edebilir? "Gaza getirilen" ve "güçlerinin ebedi olduğunu sanan kimilerinin" izlerini görmezden gelerek de, 28 Şubat'a toptancı savunma yapılamaz.
Gerçek - bize göre - şöyledir:
"Laik ve damokratik Türkiye, irticaa karşı meşru savunma yapmış.
Galip gelmiştir.
Ancak...
Mücadelesinin özündeki haklılığı zaman zaman hiç gereksiz yere tartışmalı hale getiren ayrıntı hataları olmuştur.
Şeytanın ayrıntılarda gizli olduğu zaman zaman unutulmuştur."


28 Şubat'I "post" ya da herhangi bir deyimle bütünleştirecek "darbe" iddiası, ancak askerin el koyma, yaptırımına dayandırılıyorsa vardır.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e hiçbir komutan ya da aracı tarafından bu sözcük - kesinlikle - telaffuz edilmemiştir.
Dün konuştuğum 9. Cumhurbaşkanı Demirel "yaptırımın, hükümetin diğer ortağı DYP'den istifalar beklentisi" olduğunu söyledi.
DYP irticayla ortaklığı kabullenemezdi.
Erbakan istifa etmeseydi bile DYP'den istifalarla hükümet düşecekti.
"Erbakan istifa etmeseydi, ordu el koymaya kararlı mıydı" sorusunu dönemin TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili Mustafa Kalemli'ye de sordum. Onun Genelkurmay Başkanı Karadayı ile iyi diyaloğu vardı.
"Kesinlikle hayır. İmada bile bulunmadı" dedi.
Ama şunu da "vicdan borcumdur" diyerek ekledi:
"Eğer Sayın Demirel Cumhurbaşkanı, Sayın Karadayı Genelkurmay Başkanı olmasalardı o zaman ne olurdu?.. Bilemem."
Doğru...
Erbakan'a istifa için papuçu ters giydirme becerisini her cumhurbaşkanı gösteremezdi.
Karadayı da altını sağlam tutmuştur.

Ama askerin psikolojik yöntemleri kullanmadığı söylenemez.
Hem de iyi kullanmıştır.
Kurmaylarıyla çarıklı erkan - ı harpler arasında elbette farkı var.
Başta Orgeneral Kıvrıkoğlu, bugünün komutanları da o farkı takkelilere ya da takiyelilere ve yol arkadaşlarına sürdürüyorlar.
Ayrıca...
Şu darı öyküsü 28 Şubat sürecinde çok anlatılmıştı.
Delinin biri kendini "darı" danesi sanır, "ya beni yerse" diye tavuktan korkarmış. Akıl hastanesinde tedavi edilmiş. Doktorlar "tamam artık iyi oldu" demişler. Denemek için içeri bir tavuk almışlar.
Adam korkudan hemen masaya sıçramış.
Bir yandan da bağırıyormuş:
"Ben darı olmadığımı biliyorum ama ya tavuk bilmiyorsa."
Erbakan,
daha önce kapanan MNP ve MSP maceralarından sonra belki her "höt" sesinde "darbe" travması yaşıyordu.
Tabii ne o ve arkadaşları darı... Ne asker tavuk.
Ama... Öykünün bir özelliğine dikkat.
Aklı sağlam olan bir Başbakan, laik ve demokrat Atatürk Türkiyesi'nde kalkıp Başbakanlık Konutu'nda şeyh bozuntularına iftar yemeği verir miydi?
Anayasa'nın temel ilkelerine aykırı daha bir dizi kalkışım ve görüntülerden sonra onun başında bulunduğu hükümet ayakta kalabilir miydi?
Zaten Erbakan'ın o zamanki adamları şimdi "28 Şubat'ta hatalar yaptık" diye günah çıkarmaktalar.
Kendilerini hala "darı" sandıkları için mi?.. 28 Şubat'ın - tuzluya patlıyor - deneyiminden sonra, bu ülkede ancak anayasal sınırlar içinde siyaset yapılabileceğini nihayet öğrendikleri için mi?