The Economist'in son sayısında şöyle satırlar var:
"Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye'nin Avrupa standartlarıyla buluşmasını hukukla sağlamaya çalışıyor.
Gösterişi sevmeyen ve makam otosu kırmızı trafik ışıklarında duran Sezer, milyonlarca Türk'ün kalbini ısıttı"
Sezerler'in Çankaya Köşkü'ndeki yeni yıl daveti, The Economist'in Sezer için yaptığı "gösterişi sevmeyen" saptamasına uygun - genelde - nitelikli insan manzaraları çiziyordu.
Bir kadın yazar dün, "Çankaya Köşkü'ne ilk kez davet edildim. Gidiş - dönüş uçak bileti, otel ödemeleri biraz pahalıya patladı, ama severek geldim" dedi.
Davette bulunan yazarlar Ayşe Kulin, Ayla Kutlu ve Nazlı Eray da ilk kez Çankaya Köşkü'ndeydiler.
Orhan Pamuk davetliydi, ama gelememiş olmalı.
Fotoğraf ustası Ozan Sağdıç da Çankaya Köşkü'ndeydi.
Davetliler listesine, tiyatro ve klasik müzik sanat dallarından ağırlıklı isimler de eklenmişti.
Davetin vitrine konan gündemi, "Türkiye'nin temizlenmesi operasyonları"ydı.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı bu konunun altını çizdiler.
Ama... Başka duyarlı konular da vardı.
Örneğin... Genel Kurmay Başkanlığı Eski Genel Sekreteri Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak'ın "28 Şubat, bir post - modern darbedir" söylemi...
Üç Genel Kurmay Başkanı bir aradaydılar.
Karadayı "böyle bir iddianın Genel Sekreter tarafından dile getirilmesinin, kendilerini ve 28 Şubat'ı bağlamayacağını" söyledi.
Kenan Evren de o görüşteydi. Hatta "muvazzaf ya da emekli, sadece - gerektiğinde - Genel Kurmay Başkanları'nın Silahlı Kuvvetler'in düşüncelerini yansıtan demeç verebileceklerini, ilkenin bu olduğunu" söyledi.
Kıvrıkoğlu da "kaç defa tekrarladım. TSK'yı sadece Genel Kurmay Başkanı'nın sözleri bağlar" diyordu.
Elbette emekli olan bir general, bir subay, siyaset hakkında görüşlerini dile getirebilir.
Ancak... Sanıyorum 3 Genel Kurmay Başkanı'nın da söylemek istedikleri, "TSK'nın politikalarını, o dönemde kim Genel Kurmay Başkanı ise onun açıklamasının doğru ve gerçekçi olduğu"ydu.
Ancak... Özkasnak için kelimeleri özenliydi.
Bir diğer gündem maddesi, Kürtçe TV ve radyo yayınıydı.
Askerle sivil arasındaki görüş ayrılığının açı genişliği neydi?
AB'ye sunulacak Ulusal Rapor'da "lehçe, ağız ve Türkçe'den başka konuşulan diller" gibi bir ara formülün - şimdilik - bulunmuş gibi görünmesi... AB Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Vural'ın hazırlayacağı Ulusal Rapor'un, artık liderler toplantısına yeniden getirilmeyerek doğrudan Hükümet'e sunulacak olması... AB Parlamentosu'ndan Şubat ayında ters rüzgarların esme olasılığı dikkate alınarak, Ulusal Rapor'un Mart ayına bırakılması... Açının, hiç değilse daha fazla genişlemediğini gösteriyor.
Ancak... Bu ifadenin de farklı yorumları yapılacak sanıyorum.
Örneğin... Davette konuştuğum MHP'liler, "Kürtçe TV ve radyoya kesin karşı olduklarını" belirttiler.
Komutanların da tabanlarını oluşturan genç subayları, yani kendi kamuoyunu gözetmesi gerekir.
Davetin gündeminde bir diğer konu; Enerji Bakanı Cumhur Ersümer için gensoru önergesinde DSP ve MHP'nin tutumlarının ne olabileceğiydi.
MHP'nin kesinlikle önergeye karşı tavır koyacağı görünüyor.
Ama... Konuştuğum bazı DSP milletvekillerinden "fire" olasılığı izlenimini aldım.
Sonuç...
Hükümet sürer... Ama ülke yönetiminde duyarlı sorunlar çözülmüş değil, Mart'a kadar ertelenmiş görünüyor.