Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


IMF, Türkiye'nin önüne örnek olarak Bulgaristan ve Arjantin'i koyuyor.
"İşte paralarını dövize endekslediler. Başardılar" mesajını veriyor.
Anılarım, beni Sovyetler Birliği'nin çöktüğü ve uydu ülkelerin tespih taneleri gibi koparak Batı tarzı yapılanmaya yöneldikleri yıllara götürüyor.
Sofya'da bir toplantıya katılmıştım.
Masanın bu tarafında Özal döneminin ekonomi kaptanlarından Işın
Çelebi ve kurmayları vardı.
Masanın karşı tarafında ise Bulgaristan ekonomisini yönetmekte olanlar...
Çelebi'ye "Türkiye çok başarılı. Türkiye'yi örnek alarak biz de aynı süreçten geçmek istiyoruz. Deneyimlerinizden yararlanmak, bizim için çok önemli. Lütfen görüşlerinizi anlatın" diyorlardı.
Işın Çelebi, onlara Türkiye'nin 14 Ocak 1980'den başlayan, ekonomi yolculuğunu anlattı.
Tavsiyelerde bulundu.
Değişimi gerçekleştirecek ve ayakta tutacak parametreleri gösterdi.
Şimdi ise Bulgaristan bize örnek gösteriliyor. Ne yazık!

Arjantin izlenimleri

Bir anı da Arjantin için...
Yıllar önce Uluslararası Gazeteciler Örgütü'nün toplantısındaydık.
Yemekteki masa arkadaşlarım, Arjantinli bir gazete sahibi ve televizyoncu bir hanımdı.
Şöyle yakınıyorlardı:
"Enflasyon yüzde 5000.
Elektrik, su ve telefon faturaları sadece 48 saat için geçerlidir.
48 saat sonra ödemezseniz enflasyona göre önünüze daha ağır bir fatura çıkıyor.
Günlük harcamalarda fiyatlar, sabah ve öğleden sonra farklı.
Bunu nasıl aşacağımızı bilemiyoruz."


Demir atmak

Bulgaristan, parasını Mark'a demirledi.
Merkez Bankası, ne kadar Mark girişi varsa, piyasaya o kadar para çıkarttı.
Müthiş hızlı bir özelleştirme yaptı.
Sonuç...
İki yılda enflasyon, yüzde 600'den yüzde 1'e düştü.
Arjantin'in yüzde 5000'ne dayanarak tavan yaptığı dönemler dahil, 1980 - 88 arası enflasyon ortalaması yüzde 750'ydi.
Parasını dolara demirledi.
Sonuç...
1998 rakamları itibariyle enflasyon yüzde 0,5'e indi.
Ama iki ülkede de bu iyi sonuçlara çok sıkıntıyla varıldı.

Ankara'daki IMF

Ankara'da IMF ile toplantılarda bu iki örnek verilirken, amaç, Türkiye'nin önünde bulunduğu kavşaktaki yol tercihini yapabilmesi.
Ya bir zamanlar İsrail'in de yaptığı gibi kurları dondurmak...
Ya da Arjantin, Bulgaristan gibi TL'yi bir dövize demirlemek.
Bunu bütçenin çok sıkı disipline alınmasıyla bütünleştirmek.
Yani devlet gelirlerinin yükseltilmesi, sosyal güvenlik, memur ve kamu işçileri ücretlerinin, tarım sübvansiyonlarına tüm harcamaların düşük tutulması, bütün savurganlıkların önlenmesi...
Zaten, Maliye Bakanlığı'nda bir grup haftalardır harcamaların nereden kısılabileceğini araştırıyor.
IMF'nin daha ağırlık verdiği Currency Board yani TL'nin dolar ya da Mark gibi sağlam bir paraya demir atması sistemi uygulanırsa, Merkez Bankası, sadece ülkeye gelen dövizleri satın alacak kadar para çıkarır.
Kısa vadeli avanslar, bankalara krediler, açık piyasa işlemleri, hepsi sıfırlanır.
TL değer kazanır.
Enflasyon, demir atılan paranın ülkesiyle aynı hızı izler.
O nedenle ihracatın düşmemesi için bu yolun başlangıcında bir de küçük oranlı devalüasyon yer alır.
Anlaşma herhalde Ağustos ayında Hikmet Uluğbay'ın Washington'a gidişinde daha bir güvenceye kavuşabilecek.
Uluğbay, orada ABD Hazine Bakanı'yla görüştüğünde IMF'nin yeşil ışığının yanması için siyasi istekler de ima yollu hatırlatılır.
Örneğin Kıbrıs ve Kuzey Irak...
Ve Eylül ayında Ecevit'in Washington'da Başkan Clinton ile yapacağı siyasetle ekonominin harmanlandığı görüşmede hadise herhalde noktalanır.
Orada, Türkiye'ye bu acıların faturası sadece ekonomiyi kötü yöneten siyasetçilerimiz yüzünden değil, uluslararası siyasetin gizli hesapları nedeniyle de ödettiriliyor.




Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr