Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


1975 Helsinki Konferansı nihai belgesini imzalayan liderler arasında sadece Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İstanbul Zirve Bildirisi'ne de imza atıyor.
Çeyrek yüzyıl önce ABD'yi Richard Nixon, Almanya'Helmut Schmidt, Fransa'Valery Giscard d'Estaing, İngiltere'yi Harold Wilson temsil ediyordu.
Bu demokrasi liderlerinin hiçbiri artık dorukta değil.
Her birini en az üç isim izledi.
1975'de Suriye diktatörü Hafız Esad, İran'da Şah Rıza Pehlevi görevdeydi.
O tarihte ülkelerini yöneten diğer diktatörler, despotlar, şahlar, krallar, beyler de, ya ihtilalle devrildiler ya da ecel, onları koltuklarından ayırdı.
Demirel'in özelliği, halkın iradesi ile Türkiye'yi hala temsil etmekte oluşudur.
Seçimlere de darbelere de dayanmıştır.

Türkiye'nin gerçekleri

Burada bazı gerçeklerin altını çizmemiz gerekir.
Türkiye'de ordunun ihtilal yaparak ülkenin idaresine kalıcı olarak el koyma geleneği yoktur.
Müdahaleleri, geçici ve yeniden demokrasiye dönüşü amaçlayarak olmuştur.
Eğer üçüncü dünyanın az gelişmiş ülkelerinin maceracı komutanları türünden olsalardı, Demirel ya da başka bir lider, yeniden doruklara gelemezdi.
Öte yandan...
Türkiye'nin dünya demokrasi coğrafyasındaki yeri de üçüncü dünya ülkeleri ligi değildir.
Türkiye, demokrasi, insan hakları kalitelerinin sorgulandığı uluslararası birinci ligdedir.
Avrupa Konseyi, AB yörüngesi, İnsan Hakları Sözleşmesi, 1975 yılında Demirel'in imzaladığı Helsinki Konferansı nihai belgesi ve onun uzantısı olan AGİT, bu ligin düzeyini ve kurallarını belirlemiştir.
Türkiye'de demokrasi dışı bir rejimin uzun süreli yaşama şansı olamazdı.
Artık hiç olamaz.
Ayrıca...
25 yılda Türkiye, gene dorukta, gene aynı isimle temsil ediliyorsa, belki "devlet adamı üretemiyor muyuz?" sorusu da gündeme gelebilir.
Acaba Demirel'in kişisel siyaset performansı kadar, demokrasi dışı müdahalelerin onu "mağdur kahraman" haline getirmelerinin de rolü yok mu?

Phoenix

Ve nihayet...
Bu çevre etkenlerinin yanı sıra Demirel'in kişiliğini de vurgulamalıyız.
12 Eylül 1980 yönetiminin Anayasa maddesi ile seçilmesi, bir siyasi partide yer alması, siyaset yapması yasaklanmış ve adeta dört duvar arasına gömülmüş olan Demirel, bütün bu yapay hukuk koruganlarının üstüne üstüne gidiyordu.
1987'de Demirel, önce referandum ile siyasi haklarını kazanmıştı.
Daha sonra da milletvekili seçilmişti.
Haklarını sökerek, kanırtarak almıştı.
"Artık bitti" gözüyle bakılırken, bir bakıma yeniden doğmuştu.
O zaman çalıştığım gazete için bu yaşam öyküsünü Phoenix başlığı ile yazmıştım.
Mitolojide Phoenix, küllerinden yeniden doğan kuş anlamına geliyordu.
Bir diğer adı da Zümrütüanka olabilir.
Aslında...
Belki de onun bu yeniden doğuşunda 1975 Helsinki belgesine attığı imzanın etkisi azımsanamaz.
Demirel'in elbette artılarının yanı sıra eksileri de olmuştur.
Eleştirilmesi gereken sorumlulukları da yadsınamaz.
Ama...
Meşruiyetçi ve demokratik çizgisi, onu daima suyun üstünde tutmuştur.
Türkiye'ye de bu bağlamda katkısını teslim etmeliyiz.
Son yıllarda Cumhurbaşkanı olarak çok duyarlı ve sorunlu bir dönemde Çankaya'yı bir uzlaşma zirvesi haline getirmiştir.
Siyaset irtifa kaybederken, Çankaya, devletin sahiplenildiği, uzlaşma çözümlerinin üretildiği, Anayasa ve yasalarda yer almayan özel bir konum ve ağırlık kazanmıştır.
Demirel'i çok eleştirdik.
Bundan böyle de eleştirilerimiz sürebilir.
Ama...
Helsinki nihai belgesinin imzalandığı 1975'ten bu yana geçen çeyrek yüzyılın, şu satırlar bir anı ve demokrasi çetelesiydi.

Kavşak

Çeyrek yüzyıl sonra İstanbul, liderlerin kavşak kenti.
Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları yolunda alacak çok mesafesi var.
Ama...
u toplantı dünya liderlerinin bir bakıma demokrasi ve insan hakları ayini için bu toprakları seçmiş olmalarının bir mesajıdır.




Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr