Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Liderler demokrasisi için bir söylem politikayı tüm aldatıcı ve göz alıcı giysilerinden soyar.
Şu çıplak gerçeği ortaya koyar.
“Bu çatının altında demokrasi var. Benim dediğim olur.”
Demokrasi krallığında bu “son emirdir.”
Olay bu kadar yalındır.
Prof. Duverger onlara “seçilmiş krallar” unvanını vererek bu gerçeği tanımlamıştı.
AKP’nin yerel seçimler için “tek aday, tek liste” uygulaması ve CHP’de ise adayların Baykal’a bırakılması, “son emirlerin” gerekleridir.
Kimi, “seçilmiş kral” herkesi dinlemek ister ama sonunda kararı kendi verir, kimi “seçilmiş kral” buna bile gerek duymaz.
Her iki halde de ne parti yöneticileri, ne de adaylığa atananlar böyle bir süreçte yer almaktan gocunurlar.
“Seçilmiş kral” lütfunu(!) minnet duyarak kabullenirler.
Ve bir demokrasi sorunsalı:
Bu durumda aday listelerine oy veren halk, özgür iradesiyle kendi seçimini yapmış mı olur, yoksa liderin “tensibini mi onaylamış” olur?
Demokrasinin henüz zarafetini yitirmediği yıllarda seçim kazanan liderler, hükümet kurarken, beraber çalışmak istediklerine bunu sormak nezaketini gösterirlerdi:
“Falanca bakanlığı kabul eder misiniz?”
Aradan yıllar geçti. “Seçilmiş krallar” Bakanlar Kurulu listelerini mutlak üstünlüğe sahip iradeleriyle yazıp, cumhurbaşkanı onayı sonrası TRT’ye vermek yoluna saptılar.
Bakanlar, bakan olduklarını TRT öğle haberlerinde öğrenir oldular.
Bakanlar için bu yöntem hâlâ sürüyor.
Fark, TRT’nin yanı sıra özel kanallara da Bakanlar Kurulu listesinin servis edilmesi.
Bakanlar için süreç böyleyse, milletvekili, belediye başkanı adayları için daha fazla parti içi demokrasi nasıl umut edilebilir ki!

Haberin Devamı

ZAYIFLIĞIN 7 DAMARI
Kurban Bayramı’nda yenildi içildi. Etler, pilavlar, börekler, baklavalarla 3 öğün “yemek orjisi” yaşandı.
Hepimize afiyet olsun ama “4 günde bu kadar kiloyu nasıl aldım?” yakınmaları da başlamış olmalı.
Oysa yemek sonrası “pişmanlık stresinin” de kilo tetiklediğini biliyor musunuz?

Fransızlar neden zayıf?

Başta ABD ve tüm Batı dünyası insanları şişmanlıyor ama Fransızlar hâlâ ince. Hele hemen yanı başındaki Almanya’da, güneyindeki İtalya’da fazla kilolar sokaklarda “XXXL” defileleri yaparken, Fransa farkı ilginçtir.
Dünyanın en iyi beslenme uzmanı olarak bilinen Harvardlı tıp doktoru Andrew Thomas Weil (1942) bunu araştırmış.
Beslenme üzerine çok sayıda kitabı olan A. Weil, modern çağın şamanı diye anılıyor.
Weil “Fransızların -yemelerine rağmen- şişman olmayışlarının 7 nedenini” şöyle sıralamış:
1 Porsiyonları daha küçüktür.
2 Sadece 3 öğün yerler. Aralarda yemeği reddederler.
3 Çok çeşit yerler.
4 Öğün atlamazlar.
5 Genellikle taze, yerel besinler ve kaliteli katkı ürünleri kullanırlar. Yemeği yavaş ve tadını çıkararak yerler.
6 Dış etkilerle (ikram, rica, öneri) değil, kendi açlık ve lezzet duygularına kulak verirler. Doyum hissettiklerinde yemeğe derhal noktayı koyarlar.
7 Aile veya arkadaşlarla, bir zevk ve keyif sürecinde yerler. Günlük programı yerine getirmek için değil.
Ayrıca böyle özenli ve ölçülü bir yemeğin sonunda “Gene ucunu kaçırdım” yakınması ve “suçluluk psikolojisi” yaşamazlar.
O stresin kilo alma sürecini tetikleme tehlikesi vardır.

B.k etmeyelim

Görülüyor ki sorun sadece “kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir” diye başlayan, hemen hepsi aynı olan diyet listeleriyle çözülmüyor.
Tabaktaki elbette önemli ama onun ötesinde psikoloji de çok önemli.
Beyinler dış telkinlere değil, kendi “doyum” uyarılarına endekslenecek. “Doydum” sinyali geldiğinde nokta konacak.
Aile, arkadaş masalarında keyifle ve tadını çıkararak yenecek.
Makul ölçüde yenecek, asla “Eyvah gene fazla kaçırdım” pişmanlık psikozuna, strese girilmeyecek.
Yerken tatsız konulara girilmeyecek, tartışmadan, kırıcı sözlerden kaçınılacak.
....................
Son söz, ZORBA adlı kitaptan...
Allah’ın verdiği bu harikulade güzellikte yiyecekleri nasıl oluyor da “b.k” haline getirip çıkartıyoruz?
Madem sonuç böyle olacak, hiç değilse yerken, tatsızlıkla, kavgayla, stresle “b.k” etmeyelim.