Demokrasinin etek boyu yoktur ki... "mini"si ya da "maksi"si olsun.
O nedenle tartışılmakta olan bazı yasa maddeleri için "mini demokrasi paketi" deyimi, özürlü söylemdir.
Ambalajı özürlü...
Ya içeriği?
Tartışılmalı...
Terörle Mücadele Yasası'nda "örgütle ilgili propaganda yapanlara..." diye başlayan ve cezayı öngören bir hüküm var.
"Propaganda" nedir... Ne değildir?
Tanımı, ölçütü yok.
Örneğin bir terör örgütünün başındaki kişiyle röportaj yapan gazeteci teröristin yasalara göre suç oluşturan söylemlerini çıkartsa bile yayımladığı her kelime propaganda olarak yorumlanma riskine açıktır.
l991'de Bekaa'da Abdullah Öcalan ile röportaj yaptığım sırada Terörle Mücadele Yasası yeni çıkmıştı.
Söyleşi metnini ayrı ayrı Hukuk'tan hocam Prof. Uğur Alacakaptan'ın, dostlarım Prof. Süheyl Donat'ın ve o zaman çalıştığım gazetenin hukuk danışmanı Ahmet Pekin'in "yasayı yorum süzgeçlerinden" geçirtmiştim.
Röportaj dizisi yayımlandıktan sonra merhum Turgut Özal telefon etti. "Enteresan. Ama sanki bazı şeyleri yazmamış olduğunu hissettim" dedi.
Şu cevabı verdim:
"Doğru. Gerçekten de öyle oldu. Çünkü yeni Terörle Mücadele Yasası'na göre röportajdan çıkardıklarımı yayımlamış olsaydım - propaganda - suçlamasıyla, hakkımda dava açılmış olurdu."
İtiraz etti:
"Olur mu öyle şey. Kanunu ben yazdım. - Propaganda - kelimesini - methetmek - manasında kullandım."
Bunun üzerine "O halde - övmek - sözcüğünü kullansaydınız" cevabını verdim.
İşte şimdi yasa maddesinde bu değişiklik öngörülmekte.
TCK 312'de değişiklik önerisi bu haliyle demokrasiyi zenginleştiriyor mu?.. Tam tersine, erozyon etkisi mi olabilir?
"Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak şekilde düşmanlığa ve kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye" ceza öngören değişiklik yapılmakta.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıcı Büyükelçi Rıza Tülümen'e göre "Bu yeni metindeki - olasılık - deyiminde belirsizlik var. Ama AİHM ile Türk yargı sistemi arasında değerlendirme farkı azaltıyor. Madde şimdiki haliyle - tahrikin cezalandırılması için kamu düzenini bozma olasılığı - gibi bir koşul aramıyor.
Oysa yeni haliyle suç ve cezanın oluşması için kamu düzenini bozma olasılığı şartı aranacak."
Zaten... Almanya, Avusturya ceza yasalarında ve Fransız basın yasasında benzer hükümler var.
Ama...
Tülümen de belirtiyor ki:
"Olasılığın ölçütü" maddede yer almıyor. "uygulamaya bakılacak."
Oysa... Örneğin ABD'de kamu düzenini bozabilecek "açık ve mevcut tehlike" ölçütü maddeye konabilirdi. "Olasılık" gibi belirsiz kavramlara gerek yok.
Hakimin takdir hakkını kullanırken "fiilde kamu düzenini bozmak amacı" ve "açık - mevcut tehlike" gibi parametrelerden yararlanması yeterlidir.
TCK 159'un kapsamı genişletiliyor.
Devlet kavramı görevlilerle - adeta - kişiselleştirmekte.
Oysa, kişilik hakları her yurttaş için nasıl TCK ile korunuyorsa, aynı şemsiye altında olmalıdır.
Sokaktaki vatandaşın kişisel saygınlık hakları falanca devlet memurundan neden farklı olsun?
Ama kurumlar için aynı şey söylenemez.
Devletin kurumları tüzel kişilik olarak elbette özenle korunmalıdır.
159'uncu maddede, yoruma göre değişebilecek böyle bir içiçe geçme kuşkuları var.
Buna karşılık Tülümen'in de belirttiği gibi "Devletin eleştirilmesi suç değil, demokratik toplumlarda haktır.
Strasbourg'daki içtihatlara göre devleti kötüleyen eleştiri bile suç değildir.
159, eleştiri hakkını ortadan kaldıracak şekilde uygulanmamalıdır."
Gene aynı noktaya geliyoruz; "belirsizliğe..."
Hakarete elbette hayır, ama eleştirisiz demokrasi olur mu?