Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Erdiğinde, yani, iktidar düştüğünde, müsteşarların, genel müdürlerin ve - seçimle gelmemiş olan - başkanların da görevleri kendiliğinden sona ermiş bulunacak."
Böylece, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana geçerli olan "devlet memuru" yerini artık "hükümet memuruna" bırakıyor.
Müsteşar, genel müdür, başkan, iktidarların "adamımız" diye baktıkları memurları olacak.
Onlar da, hükümetleri, artık "patronları" olarak görecekler.
Devlet parasıyla, halkın vergisiyle "siyasetçilerin patronlaşması" tehlikeli bir süreç başlatır.
Eğer bürokrasinin zirvesi böylesine siyasallaşırsa, onların yönetimindeki daha alt kademelerin de gene aynı siyasi görüş doğrultusunda oluşması kaçınılmaz hale gelir.
Bürokrasi, tümüyle siyasi parti yandaşlarına geçer.
Bir siyasi partinin bürokrasi örgütüne dönüşür.

Gerçi, "hizmetin bir takım oyunu olduğu, bürokrasi duvarından, yeni iktidarların bir tuğla bile değiştirmesinin yasalarla engellendiği, iktidarların kendi çalışma ilkelerini benimsemiş memurlarla çalışmak hakkına sahip olmaları gerektiği" yabana atılmayacak gerekçelerdir ama ancak tek parti hükümetlerinde ya da faşizm ve komünizm yönetimlerinde görülen, siyasi partilerin uzantısı bürokratik örgütlenme, bunun çözümü değildir.
Devletin memurunu hükümetin memuru yapmak, siyasi iktidarların "devlet benim" iddiasına dönüşür.
O iddia, Güneş Kral diye anılan Fransa Kralı 14. Louis'nin söylemidir. Osmanlı saltanatının, Halifelerin uygulamasıdır.
Demokrasilerde geçerli olamaz.
ABD'de bile çok az statüde memur, örneğin büyükelçiler, başkanı temsil ettikleri için, yeni başkan seçildiğinde geleneksel olarak şekil gereği istifa ederler. Büyük çoğunluğunun istifaları kabul edilmez, görevleri sürer.
İsveç gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde bakanların, beraber çalışacakları sekreteri bile değiştirmek yetkileri yoktur... Ve tabii bu da çok katı bir uygulamadır.
İtalya'da art arda koalisyon hükümetleri batar çıkar ama ekonominin bozulmaması, devlet işlerinin tıkır tıkır yürümesi, bürokratik istikrar nedeniyledir.
AB ülkelerinde de bürokrasi "hükümetin memuru" değildir.
Bu çok duyarlı konuda "iyi hizmet için takım oluşturmak" ile "bir siyasi partinin değil, tüm ulusu kucaklayan devletin memuru olmak" arasında sağlam bir dengenin formülü bulunmalıdır.

Aslında kamu yönetiminde reform çalışmaları bitmeyen senfonidir.
Yıllarca çalınmıştır.
Ama son nota konulamamıştır.
Nihayet AKP hükümeti tarafından TBMM'ye getiriliyor.
Bu bağlamda olumludur.
Ancak... Dayandığı sütunlardan biri, yani, yukarıdaki satırlarda yansıttığımız çarpık olanı, çıkaranın da, halkın da, devletin de üzerine yıkılabilir.
Buna karşılık diğer bir taşıyıcı sütunun inşası ise önemli katkıdır. Devlet, nihayet yerel yönetimlere hizmet sorumluluğu ve yetki kaydırıyor. Modern yönetim felsefesinde etkin bir yapılanma için akılcı bir yöneliştir bu.
Üçüncü taşıyıcı sütun, tasarruf... Dünya demokrasilerinde en çok bakanlı hükümet unvanı, artık bırakılıyor. Sayı normale indiriliyor. Feshedilen bakanlıklara bağlı kuruluşların üst düzey yönetimleri ve örgütleri de kalkıyor.
Ayrıca bazı bakanlıklara arpalık olan yurtdışı müşavirlik, ataşelik kadroları da - elbette askeri ataşelikler hariç - iptal ediliyor ve işlev, Dışişleri Bakanlığı memurlarına veriliyor. Doğru..
Ve bir taşıyıcı sütun daha... Memurlar için, yetenek, sorumluluk, performans gibi ölçütler getirilmekte. "Bir şey yapmazsam, başım derde girmez" zihniyetiyle imza bile atmayan memur tipi dışlanıyor. Pasif suç sorgulaması, yani "neden yapmanı gerekeni yapmadın?" uygulaması geliyor.
İlk bakışta göze çarpanlar bunlar...