Körfez Savaşı’nda, ABD ve diğer ülke uçaklarının, Türkiye üslerinden havalanarak Irak’ı vurmalarına ne zaman izin verilmişti? Suudi Arabistan’dan kalkarak Irak’ı bombalamaya başlamalarından 24 saat sonra...
Bu soru ve cevap, dünkü Çankaya zirvesinden yansıyan politikanın doğruluğunu vurguluyor.
Aradaki 24 saat fark ince ayardı.
Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut şöyle anlattı:
"ABD vurmadan, Türkiye savaş anlamına gelecek kararı alamazdı. Uygulayamazdı. Biz son güne kadar bekledik. Irak’a bombardıman başladığı gün TBMM’de - topraklarımızda yabancı asker bulundurma ve sınır ötesine asker gönderme - kararını aldık. Ancak ondan sonradır ki üslerimizin koalisyon güçlerinin uçakları tarafından kullanılmaya başlanmasına izin verdik."
İnce ayar şurada...
"Ya - küçük bir olasılıkla - ABD, bütün söylemlerine, yığınaklarına karşın son anda harekâttan vazgeçtiğini açıklarsa ne olurdu? Türkiye tek başına Irak’a savaş açmış ve de oyuna gelmiş olmanın trajikomik konumuna düşerdi."
Dalgaları göğüslemek
ABD o zamanlar da Türkiye’yi bir an önce savaşın içine çekmek için çok baskı yapmıştı.
ABD basınının aynı derin kalemleri Türkiye’yi "desteğini açık artırmaya çıkarmakla" suçlamışlardı.
ABD Büyükelçisi Abromowitz, "bir koyup üç alacaksınız" korosunun orkestra şefiydi. "Beklemeyin artık... Atlayın trene" havasındaydı.
Ama...
Aradan yıllar geçtikten sonra Abromowitz, "Türkiye haklıydı" demiştir.
Yani...
Türkiye güncel söylemler ve dayatmalarla rotasını saptırmamalı.
Zaten, bu ihtiyatlı tutum, Cumhuriyet dönemi dış politika geleneğidir.
İkinci Dünya Savaşı boyunca Türkiye’ye iki taraftan da ne bunaltıcı baskılar olmamıştır ki... Ama son günlere kadar direndik. Almanya’nın yenildiği belli olduktan sonradır ki, simgesel olarak müttefiklerin yanında savaş ilan ettik.
Körfez Savaşı’ndaki ince ayarlı zamanlama geleneğin devamıdır.
Şimdi de gelenek sürüyor.
Büyük devletler hafızası olan devletlerdir.
Türkiye’den muz cumhuriyetleri ya da kabile devletlerinin "hafifliklerini" kimse beklememeli.
Kabile değil
Türkiye, ayrıca, "meşruiyet" zemininde durur.
Körfez Savaşı’nda, BM Güvenlik Konseyi kararıyla ve uluslararası koalisyon kuvvetleri görevlendirildikten sonra, üslerini meşruiyet ortamında açmıştır.
Şimdi de aynı çizgide.
Önce Güvenlik Konseyi karar alsın... NATO veya benzeri bir uluslararası güç görevlendirilsin... Türkiye ancak bundan sonra, Körfez Savaşı’nda olduğu gibi "topraklarında yabancı kuvvet bulundurmak ve sınır ötesine asker göndermek" kararını oya sunar.
Peki...
Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Büyükanıt "gecikilmemeli, en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir" söylemine neden gerek duymuştu?
Asker, - sanıyoruz - şu sıraladığımız parametrelerin, siyasi irade ve devlet politikası olarak yol haritası çizmesini bekliyor olmalıydı.
Dün Çankaya’da Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı zirvesinden sonra ortaya konan ilkeler, ortak kararlılık beklentisini karşılamıştır.
ABD Genelkurmay Başkanı ziyaretinin öncesinde bu ses akordu önemliydi.
.......
Not: Salı günkü yazımda - bazı açıklamalara dayanarak - Isparta Havalimanı’nda ILS olduğunu, çalışmayan havalimanlarında olanın, çalışan Diyarbakır Havalimanı’ndan esirgenmesine işaret etmiştim. Oysa... Isparta Havalimanı’nda da yokmuş.
Yanlışı düzeltiyorum.
Ancak bu durum Diyarbakır ve diğer 12 havalimanına hayati önemde ILS’lerin konulmamış olmasını mazur gösterir mi? Kaldı ki kullanılmayan, müşterisiz havalimanlarına saçılmış 100 milyonlarca dolarla, kullanılmakta olan aktif havalimanlarına ILS dahil, güvenli iniş kalkış için en ileri teknolojide sistemler konabilirdi. G.C.