Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CİVAOĞLU

Diana'nın, Prens Charles ile evliliği üzerinde ilk kara bulutların belirdiği yıllar...
Hafta sonları, güneşli sabahlarda, sarayın bahçesinde kurulan kahvaltı sofrasına Diana - o yıllarda yeni moda olan - "walkman"le(1) gelmeyi adet edinmiş.
Sabah erkenden kalkarak, kulaklarında walkman, spor yapıp, üzerindeki eşofmanı çıkartmadan, kahvaltı için bahçeye inermiş.
Kulaklarında "yürüyen adam" anlamına gelen "walkman" kulaklığı olduğu için, söylenenleri, hatta Kraliçe'nin hitaplarını dahi duymazmış.
Kendi kendine, walkmanden dinlemekte olduğu şarkıları mırıldanırmış.
Sofrada konuşulanlara katılmayarak, sanki, ayrı bir dünyada yaşarmış.
Kraliçe, bu durumdan alınıyor, üzülüyormuş.
Sonunda, dayanamamış...
Bir gün, Diana'yı kenara çekmiş "Diana, neden kahvaltıya walkmanle geliyorsun?" diye uyarmış.
Kraliçe'nin uyarısı üzerine Diana'nın ağzından şu kara mizah kaçıvermiş:
"Çünkü, gerçek adamım yok. (I don't have a real man, so I use a walkman.)"

Kraliçe'ye göre, bu "çok küstahça cevap" O'nu öfkelendirmiş.
Avrupa saray ve soylu çevreleri - medyaya yansımayan - bu olayı, uzun süre tartışmışlar.
Ben de böyle bir tartışmaya tesadüfen tanık olmuştum.
O çevrelerden olan bir dostun yemeğinde, Fransız ve İngiliz soylusu iki hanım tartışıyorlardı.
Fransız'a göre, Diana haklıydı, Charles çekilmezdi.
İngiliz soylusu hanım ise, Kraliçe'nin tarafını tutuyordu.
Bir saati aşkın, hararetle tartıştılar.
- Hayrettir - son derece ciddiydiler.
Onlar için bu konu çok önemliydi.
Mavi kanlıların farklı bir dünyaları var.

Bu olayı Diana'nın doğasını yansıttığını sandığım için yazdım.
Soyluların, buz kalıplarıyla örülmüşçesine soğuk, saray ve şato duvarları içinde, hapis kalamamıştı.
Sıcaktı, neşeliydi, afacandı, çapkındı, şakacıydı... Galiba, dobralıkla patavatsızlık arasındaki sınırdaydı.
Hissettiği gibi ve dolu dolu yaşamayı seviyordu.
İyi ki, öyleymiş!..
Çağdaş, kültürlü ve özgür bir genç kadın olarak, Kraliçe'liğine bile aldırmaksızın, kayınvalidesine "Ben gerçek erkek istiyorum" diyebiliyordu.
Para, taç, taht, put değil... insan.
Kıpır kıpır canlı ve hayat dolu, sağlıklı kadın bedeninin ve ruhunun isteklerini, iç çağrılarını yaşamına açıkça uyguluyordu.
Erken öldü...
Ama istediği gibi yaşadığı, istediğini yaptığı için... ömrünün küçük bahçesinde yoğun çiçekler açtırabildiği için, boş ve beyhude yılları ot balyaları gibi üst üste yığanlara göre, daha uzun yaşamış sayılabilir.

Diana'nın ölümüyle noktalanan üzücü hadisenin gazetecilik boyutuna da girelim.
Diana, Dodi adlı, playboy özentisi, milyarder Arap sevgilisi ve Dodi'nin şoförünün ölümüyle sonuçlanan kaza, eğer gerçekten, paparazzilerin flaş patlatmaları sonucu ise... flaşlardan gözleri kamaşan şoför, önünü görememiş ve vurmuşsa... korkunç.
Bu çeşit, gazetecilik adına utanç verici.
Ölüp ölmedikleri henüz belli olmayan Diana ve beraberindekilere insani özeni gösterecek yerde - ölümle yaşamın ince çizgisindeki bu talihsiz bedenlere - flaşlar patlatıp, fotoğraf çekmek meslek adına düşündürücüdür.
Gazetecilik "haber değeri" olduğu sanılan bir olayda ne yazık ki, diğer değerlerin mesleklerinin önüne geçen bir "mesleki deformasyon" sürecinde.
Hadise, sadece, Diana fotoğraflarının çok para getirmesi değil... Bu deformasyon süreci ve gazetecinin otomatiğe bağlanmış gibi olan haber refleksidir.
Ama...
Doğru olan bu mudur?
İşte, bu deformasyon, bu refleks; gencecik insanların hayatlarına maloldu.
Üstelik...
Bu konu, yıllardır, kendi meslek kuruluşlarımızda, düzenlenmeye ve disiplin altına alınmaya çalışılıyor.
Dünyanın en itibarlı gazetelerinin ve
AT'nin medya temel ilkeleri şöyledir:
"Kişilerin özel yaşamlarına saygı gösterilmelidir."
"Korkutma ve taciz (rahatsız etmek) yoluyla bilgi alınamaz, fotoğraf çekilemez."
"Kamu yararı olmadıkça, belgeler ve fotoğraflar, ancak sahibinin açık izni ile alınabilir ve yayınlanabilir."
Şu son olaya bakınız...
Hadisenin kamu yararıyla ne ilgisi var?
Diana, kamerayla infaz edilmiştir.
Bu infaz, başkalarına da olabilir.
Manşetlerle, köşe yazılarıyla yargıçlık... kameralarla cellatlık.
Toplumsal yaşam skalasında, ölçüyü aşan bu kuvvet dayatmaları, sert tepki dalgaları yaratır...
Medya yıpranır. Bazı deformasyon geçirenler nedeniyle, medya, bütünüyle itibarını aşındırır.
Olağan işlevlerinde bile, kuşku verir.
Toplum vicdanında yargılanır hale gelebilir.
............
(1)Kulaklıkla dinlenen küçük radyo / teyp
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr