Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Cumartesi’nin “tatil günü” hoşluğu içinde birkaç satır. Son günlerde “başörtüsü/türban” için okuduğum en ilginç ifadelerden biri şuydu:
“Kafanın derisini korumak için var olan kıllar örtülsün mü, örtülmesin mi tartışması...”
Saçın doğal işlevinden bakarak yapılan bu kara mizahı yansıtmam, umarım başlarını örten inançlı hanımlarımızı kırmaz.
Kafa derisi için bir başka bakış açısı...
“Erkeğin en lezzetli yeri, başının etiymiş...
Öyle olmasa erkeğinin başının etini yemekten vazgeçmeyen kadınlar binlerce yıldır yanılıyor olabilirler mi?”
Söz insan etinden açılmışken devam...
Okumakta olduğum Michel Onfray’ın “FİLOZOFLARIN KARNI” adlı kitabında Diojen (Diogenes) meğer insan eti de yermiş.
Özellikle “insan budunu” çok lezzetli bulurmuş.
Kanlı kanlı çiğ yermiş.
Biz Diojeni’i, bir fıçının içinde yaşayan ve elinde fener güpegündüz Atina sokaklarında dolaşan ve “neden bunu yaptığını” soranlara “adam gibi adam arıyorum” cevabıyla biliriz.
Antik Yunan’ın bu ünlü filozofu “Kinik (köpek) Okulu”ndandır.
“Kendine yeterlilik ve sadelik” yaşam felsefesine bağlı bu okulun en ileri örneğidir.
Pişmiş/kızarmış yiyeceği reddederdi.
Dağlarda yabani besinler toplar, çiğ çiğ yerdi.
Sadece pınar su içerdi.
Gerçi vahşilerin insan yeme âdetlerinin ötesinde “uygar” sayılabilecek toplumlarda bile bu örnekler olduğu biliniyor.
Söz gelişi...

Haberin Devamı

Diojen yamyammış


Aynı kitapta Tatarların öldürdükleri haçlıları “intikam” için yediklerine de işaret ediliyor ama Diojen farklı.
O “beslenmek” amacıyla ve “doğayla bütünleşmek” felsefesi gereği bunu yapardı.
“Doğayla bütünleşmek” felsefesine öylesine tutkuluydu ki “kurtların yemesi için öldüğünde cesedinin açıkta bırakılmasını” vasiyet etmişti.

Bizim yamyamlar
Siyasette hâlâ “adam gibi adam bulmak için, Diojen gibi elde fener, gün ışığında bile adam mı arayayım? Yok işte elimizdeki malzeme işte bu” söylemi kullanılmakta.
Bundan böyle Diojen’in “yamyamlığı” da siyaset ve medya mahallelerinde dillerde dolaşabilir.
Her iki mahallede de “adam yemek” ulusal özelliğimiz.
Hem Afrikalı yamyamlar hiç değilse beyaz adamı kazana atar, pişirerek yerlerdi.
Bizim mahallelerde ise tıpkı Diojen gibi “diri diri ve çiğ olarak adam yenir.”
Önce, dosyalar sızdırılarak avlanılır.
Ardından “itibarsızlaştırmak” işlemiyle “terbiye” edilir, yumuşatılır.
Pirzola gibi dövülüp, ahtapot gibi yüzlerce kez yere vurulur.
Kıvama geldiğinde afiyetle mideye indirilir.
Siyaset/medya mutfağının gözde lezzetidir.(*)
Neyse ki hâlâ o “kurtlar sofrası” dışında kalanlar var.
........................
(*) Sunumu için “bkz TV ekranları, gazete sayfaları...”

Diojen yamyammış

BALİNA VE ÇAKALLAR
27. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması ödül törenindeydim.
Salonda karikatür ustalarının yapıtları sergileniyordu.
Hepsi de iddialı olan çalışmalardan biri öne çıktı.
Karaya vurmuş muazzam bir balina...
Ölmüş...
Balinanın önünde iki “çakal” birbirine diş gösteriyorlar.
Kendi cirimlerinin birkaç yüz katı koca balinayı “ben yiyeceğim, sen yiyeceksin” kavgası başlamak üzere.
Düşündürüyor; “Sizin ikinize değil 100 tanenize bile bu balina yeter de artar bile. Bu it dalaşına ne gerek var?”
La Fontaine’den masallarda “hayvan öyküleriyle insanlara dersler” vardır.
Bu karikatürdeki “ölü balinayı paylaşamayan çakallar” da çizgiyle La Fontaine masalı gibi.
Hepimize mesaj veriyor.
Yukarıdaki “Diojen yamyammış” başlıklı satırlarımdan “bizim yamyamlar” çıkarımı, bu karikatürle birlikte bazı anlamsız gerçekleri vurguluyor.
Umarım bu yazıyı kahvaltıdan ya da yemekten önce okumadınız...