Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün Orhan Pamuk'un Nobel ödülünü bu köşede yürekten kutlamıştım.Bazı söylemlerine katılmasak da, Nobel ödüllü bir yazara sahip olmak bu topraklarda yaşayan tüm nesillerin onurudur.Orhan Pamuk'un "siyasal görüşlerine" eleştirilerde hoyrat olmamak, üsluba özen göstermek gerektiği inancındayım.Hele mahkeme önlerindeki o gösteriler, hakaretler, atılan sloganlar gerçekten çok yanlıştı.Utanç vericiydi.Ancak... Kelimelerimi özenle seçerek ve sadece Pamuk'un değil, "ılımlı İslam"la aynı paralelde olanların TSK için tavırlarını sorgulamakta yarar var. Orhan Pamuk, BBC'ye "Türkiye'deki ılımlı siyasi İslamcılar, demokrasiye laiklerden daha saygılı" demiş. Bir süredir TSK "hedef" haline getirildi.Neredeyse Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Papadopulos'un "En büyük düşmanımız TSK'dır" söyleminin karbon kâğıdından çıkmış kopyası bir genel tavır var.Askeri itelemek, dışlamak, entelektüel olmanın doğal bir gereğiymiş gibi bir platform oluştu.Bunun yanlışlığını öne sürmek "postal kokusu tutkusu" suçlamalarıyla karşılanıyor.Oysa... Bu ordu, ne şahın, ne padişahın, ne aristokrasinin, ne varsılların ordusudur.Halkın içinden ve halkın tüm kesimlerinden gelenlerin oluşturduğu ulusal bir kurumdur.Yüzyıllardır "Muhammed Ocağı" diye de bilinir. Askerin siyasete müdahalelerinde hataları, hem de ciddi hataları elbette olmuştur.İhtilaller, muhtıralar, müdahaleler, demokrasi çerçevesinde onaylanamaz.Fakat... Bu örnekleri, TSK'nın tümünün üzerine etiket gibi yapıştırmak, kategorize etmek, amacının çok ötesine giden bir "kasıt" kuşkusunu veriyor.Hatta bir "kampanya" yürütüldüğünü düşündürüyor.O kadar ki... 22 Temmuz seçim sonuçlarının "askere rağmen ve askere karşı bir zafer olduğu" rüzgârı bile estiriliyor. Türkiye'nin özgürlüğü, bağımsızlığı ve bütünlüğü için bu en önemli kurum yıpratılmakta.Sınırlarda, dağlarda, kışlada görev yapan genç subaylar, onurla taşıdıkları üniformalarının içinde bu hoyratlıklar nedeniyle zaman zaman itelendikleri, dışlandıkları psikolojisine girebilirler...Üzerlerine bu kadar gidildiği için içlerinde "keskinleşmiş tepki birikimleri" olabilir.Benzer duygular "laikleri" de kuşatmakta. Şahın ordusu değil Ertuğrul Özkök'ün "zenci laik" söylemi, bu tepki psikolojisini yansıtmakta."Laiklik" giderek demokrasi ve çağdaşlaşma sürecine direnen atıl ve tutucu kavramlarıyla özdeş gibi kullanılıyor."Laik", neden orduya yaslansın?.."Laik", orduya değil, Anayasa'ya ve çağdaşlığa yaslanıyor."Ilımlı İslam" dedikleri kesim neden AB'ye daha yakın olabilsin?..AB ilkeleri "ılımlı" ya da "keskin..." Ne dozda olursa olsun siyasi İslamla örtüşebilir mi?Türkiye, Atatürk'ün Anayasa'ya koyduğu ve Anayasa'nın değişmez, değiştirilemez hükmü olan "Laik devlet" yapısıyla AB eşiğinden adım atabilmiştir."Ilımlı İslam" da AB'ye kendisi için "laik" referansını kullanıyor."Ilımlı İslam" elbette "kökten İslam"a göre daha modern bir statüdür.Ancak... "Ilımlı İslam demokrasisi" Avrupalılar için sadece "Doğu için geçerli" standart damgasını taşır.Tıpkı eskilerde Türkler dahil Ortadoğu ülkelerinden gelen öğrencilere verilen üniversite diplomalarında "Doğu için geçerlidir (Bon pour l'Orient)" kaydının bulunması gibi ikinci sınıf standart belgesidir. Zenci laik Milli Takım şeytanın bacağını kırdı.Fatih Hoca'yı ve millilerimizi kutluyorum.Şimdi daha umutluyuz.Birkaç gözlem yansıtayım...Önce bir özeleştiri...Fatih Hoca'nın maçtan önce basın toplantısında genç gazeteci arkadaşlara "Ben ders almam, ders veririm" sözleri eleştirildi.Medya da buna tepki koydu: "Herkes ders alabilir..." Maçtan sonra ise, gazetelerde başlıklar şöyleydi:"Terim'den ders..." Hani "ders"e tepkiler? Başka başlık mı yoktu?Terim de işte "eleştirilere" değil, "bel kemiksiz" satırlara tavır koyuyor.Ayrıca... Suyu daha da bulandırmayalım. "Penaltı" ve "kırmızı kart" etkenlerini geçelim. Sonucun tadını çıkaralım.Ama... Eleştirirken de, överken de dozu kaçırmamak, hiç değilse bundan sonraki karşılaşmalar için bu maçın verdiği "ders" olsun. gunericivaoglu@milliyet.com.tr 3-0 DERSİ