3 eski kuvvet komutanı sorgulamanın eşiğinde. Em. Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlükler nedeniyle böyle bir “vadi” siyaset haritasında zaten vardı.
Ancak... Zamanın bu vadide bir süre akması gerekiyordu.
Önce, psikolojik iklim oluşmalıydı.
Dört yıldızlı generaller tutuklandılar... Yargılandılar... Rütbeli subaylar için “ihtilal hazırlığı” dosyaları açıldı... Siyaset için define değerinde “cephanelikler” bulundu... “Ay ışığında Sarıkızı kafese koymak” planları ele geçirildi.
Sıranın 3 eski kuvvet komutanına gelmesi, artık çok da yadırganmayacak...
Hele... Arkadaşımız Mustafa Balbay’ın mahkemede “Günlükler yüzünden ben buradaysam, günlükleri yazan nerede?” sorusu, süreci daha da hızlandırmış olmalı...
Labirent bilmecesinde gezinen kalemler sonuca yaklaştılar.
Demokrasilerde, kimse hukukun dokunamadığı bir kalkanla korunmaya alınmamalı.
Asker de bu kuralın dışında değildir.
Olmadığı görülüyor ve yaşanıyor.
Hukuk devletinin gereği de budur.
Adaletin tek bacağı
Peki “askere” dokunabilen hukuk “siyasetçiye” neden erişemiyor?
“Yüz kızartıcı suç dosyaları” Meclis’te yıllardır bekletilmekte.
“Seçilmiş” olanları koruyan dokunulmazlık kalkanı neden inmiyor?
Örneğin bir Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral yargılandı, hüküm giydi, hapis yattı. Rütbeleri söküldü.
“Badana-boya, tabak-çanak, çiçek alımlarındaki” yolsuzluktu bu suçların faturasında yazan bedeller...
Komutana dokunuldu ama haklarında çok daha ağır yüz kızartıcı suçlama dosyaları olan “seçilmişler” ise ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar.
Kürsülerde “ahkâm” kesiyorlar.
Yakını, eşi dostu devlet gücüyle zengin eden “Nepotizm” hukukun kanserli dokusudur.
Uluslararası Basın Kuruluşu WAN’ın bildirisinde altı çizilen “vergi sopasıyla medyaya terbiye” de hukuk devleti için “ayar yap” uyarısı olarak algılanmalı.
Medyaya, savcıya, yargıca, profesöre, rektöre, herkese dokunuluyor “sadece seçilmişler” hariç.
Bu “imtiyazlı” durumu yıkmakta mideye dokunuyor.
KÖŞE KADILARI
Başbakan Erdoğan’ın “Köşe yazarları her gün yazmasınlar” söylemi, bizim “medya mahallesinde” sert esti, toz kaldırdı.
Önce “kendi dünyamızın” gerçeğini paylaşalım.
Gazeteci milleti bir araya geldiğinde ya Türkiye’yi kurtarır ya mesleği...
Özellikle köşe yazarları “her gün yazmaktan” yakınırlar.
Dünyada böyle bir şeyin olmadığını tekrar ederler.
Uluslararası medya toplantılarında da karşılaştığımız, konuştuğumuz yabancı gazeteciler “her gün köşe dolduran” Türk yazarlarına hayret ederler.
Hakkı Devrim üstadın pek sevdiğim “köşe kadılığını” her gün yapanlar Türkiye dışında, dünyada “yok” gibi...
Burada Başbakan Erdoğan’ın dünya medya uygulamalarına yakın durduğu söylenebilir.
Peki neden böyle oldu?
Çok önceleri patronlar köşe yazarını “Ne kadar yazı, o kadar para” kafasıyla çalıştırdıkları için her gün yazma zorunluluğu oluştu.
Zamanla gazetenin yaşam koşulları ve gazete sahiplerinin zihniyetleri değişti.
Gelirler yükseldi.
Artık haftada bir ya da iki gün tatil yapmak mümkün oldu.
Ya daha da az yazmak?
Aslında şikâyet etsek de yazmak bizim için -genelde- bir tutku...
Haftada 4-5 gün yazmak ama daha azına da düşmemek.
Bizim tutku ve dinlenme/araştırma/hazırlanma dengemizin kırmızı çizgileri.
Çok sayı da köşe yazarı uygulamasına gelince...
Bunu bazı gazeteler her sayfaya ilan alabilmek amacıyla da uyguladılar.
İlan verenler o sayfa da bir köşe yazısı olmasına “sayfa değeri referansı” olarak bakıyorlar.
Bu kural hâlâ geçerli.
Ayrıca televizyonla rekabette “köşe yazıları” gazetelerin kozu...
Televizyonda haberi daha önce veriyorlar ama yorum ve fikir faktörü gazeteden yana.
İnternet gazeteciliğinde gazetelerin internet ortamındaki yayınlarının diğerlerine göre çok daha fazla okunmasının bir nedeninin de bu olduğuna işaret edeyim.
Ayrıca...
Yazar ile okuyucu arasında her gün göz göze karşılaşmak hoş bir alışkanlık hatta dostluk bağı yaratıyor.
Kimiler aileden gibi algılanıyor.
.........................
Sonuç: Dünya uygulamalarında her gün yazmak modeli neredeyse “yok” gibi...
Başbakan Erdoğan’ın işareti bu gerçekle sınırlı kalsaydı sorun yoktu.
Ama “Daha az yazsınlar, Türkiye’de daha az sorun olur” buyurganlığı yanlış.