Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Domuz gribi salgını ile birlikte “Japon selamı” önlemler arasında yer almakta.
Öpüşmek yasak...
Sarılmak yasak...
El sıkışmak yasak...
Sadece uzaktan bir baş selamı ya da “merhaba” kelâmı, Türkiye insanının alışkın olduğu sıcaklık duygusunu vermiyor.
İşte bu nedenle, domuz gribine karşı mücadelenin “rehber doktorları” insanlarımıza “Japon selamını” öneriyorlar.
İki elin avuç içleri çene altında birleşecek, dirseğe kadar kollar paralel ve bitişik... Maskenin altından gözlere ışıltısı vuran hoş bir gülümseyişle, belden öne doğru eğilmek. Kısa süre o durumda kaldıktan sonra doğrulmak...
Hem esprili, hem saygı ve sevgi mesajı veren bir selam tarzı.
Ben sevdim. Dostlara artık bir süre “Japon selamı.”
Yazıda da zaten “Japon selamı” Haslet’in fırçasından yansıtılıyor.

Üç emir
Hastanelerde domuz gribine karşı mücadele için bilgilendirme toplantıları “rehber doktorlar” öncülüğünde düzenleniyor.
Özellikle, enfeksiyon dalında uzman hekimlerden yararlanılıyor. Bu aydınlanma toplantılarında video çekimleri de gösteriliyor.
Musa’nın 10 emrine karşın kliplerde domuz gribine karşı “3 emir” var;
1- Catch it (Virüsü yakala) Hapşırırken ya da burun temizlerken, kâğıt peçete dar açılı kullanılacak ve hemen kapatılacak. Böylece virüs yakalanmış oluyor.
2-Beat it (Kâğıdı buruşturuyorsunuz ve virüsü yeniyorsunuz.)
3- Kill it (Çöp kutusuna atarak onu öldür.) Havlu değil, kâğıt mendil kullanmak çok önemli.
El yıkadıktan sonra da öyle.
Kalabalık yerlerde bulunmamaya özen gösterilecek. Çünkü virüs havadaki buhara yapışarak asılı kalabiliyor. Virüslü hava tehlikesi olan yerlerden uzak durmak gerekiyor. Eller çok sık yıkanmalı. Bu konuda çalışma yapan doktorların avuçlarında deri aşınmaları dikkat çekici.
Doktorlar grip aşısını öneriyorlar. Domuz gribi aşısı henüz halka uygulanamıyor ama bildiğiniz diğer grip aşıları bile riski ve domuz gribi virüsünün tahribat gücünü azaltıyor.

Riske açık olanlar
1957 ve sonrası doğumlu olanlar domuz gribine karşı daha korunmalı.
Çünkü bu yaş grubunun daha önce grip aşısı yaptırmış olanlarında bağışıklık sistemi zaman içinde kuvvetlenmiş.
Neden 1957?
Sorunun cevabı şöyle:
O yıllardaki grip salgınının virüsüyle, domuz gribi virüsü arasında büyük benzerlik var.
Riske en açık olanlar 2 yaşından küçük bebekler, kalp ve şeker hastaları, hamileler ve obezler.
Örneğin dün İstanbul’da 6 aylık hamile bir hanım ne yazık ki domuz gribi nedeniyle yoğun bakıma alındı.
Obezlerin ise neden riskli olduğunun izahı yok. Fakat istatistikler bu sonucu veriyor.
Ya maske takmak?
Grip virüsünü taşıyanların takmaları bulaşma hızını frenliyor.

DOMUZ GRİBİNDE ‘JAPON SELAMI’


İnsanlığın şansı
Kuş gribi, domuz gribine göre çok daha az yayılmıştı.
Oysa...
Kuş gribi domuz gribinden daha ölümcül.
Bu nedenle enfeksiyon bölümlerinin doktorları “İnsanlık şanslı. Ya kuş gribi de domuz gribi kadar hızlı yayılsaydı, sonuçları vahim olurdu” diyorlar.
Hele bu iki salgın bir arada yaşansaydı “küresel kırım” yaşanırdı.
Şimdilik domuz gribi korkulduğu kadar ağır ve mutasyona uğramış olarak dolaşmıyor.
Uyarılara kulak verilir ve önlemler uygulanırsa belki de fazla kayıp vermeden, bağışıklık sistemleri yükseliş yapar. Salgın kuşatılarak boğulur.

Başbakan böyle derse...
Domuz gribi aşısı için kafalar karışık. Doktorların bir kısmı bile kendilerine aşı yaptırmıyor.
Oysa, enfeksiyon bölümlerinin uzman hekimlerine göre bu aşı önemli.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasında, “Sağlık Bakanı’yla bu konuda görüşlerimiz ayrı. Aşı olmak kişinin iradesine bırakılmalı. Mesela ben aşı olmayacağım” söylemi, kuşkuları daha da artırdı.
“Rehber hekim” denebilecek olan doktorlar ise kaygılı, “Başbakan böyle konuşursa, halkımıza aşının gerekli olduğunu nasıl anlatırız?” sorusunu yöneltiyorlar.
Öyle ya...
Sağlık Bakanı “aşı” çağrısında bulunuyor. Aynı hükümetin Başbakanı “Ben olmayacağım” diyor. Hangisine inanmalı?
Gerçi...
Sağlık Bakanı “Başbakan’la farklı düşünmüyoruz, Başbakan yanlış bilgilendirilmiş” diye açıklama yaptı ama sadre şifa değildi söylediği... Erdoğan’ı kendisinin bilgilendirmiş olması gerekmez miydi?
Sağlık gibi en önemli konuda bile kendi içinde tutarlı bir hükümet politikası nasıl olmaz?