Güneri CİVAOĞLU
Yurttaş girişimi
"Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemini" Abdi İpekçi Kavşağı'nda gerçekleştirdi. Merhum
Abdi İpekçi, vurulduğu yerde
"mum ışıkları ve çiçeklerle" anıldı.
Aynı gün
Can Dündar'ın
Abdi İpekçi cinayetiyle,
Susurluk arasında bağlantı iddialarını gündeme getiren programı yayınlandı.
Milliyet'le simgeleşmiş ve şu satırları yazdığım sütunun ilk imzası
Abdi İpekçi'dir.
Onun katli olayına ister mumların titrek aydınlığı, ister kamera spotu ya da gazeteciliğin projektörleri olsun, her ışığa özel ilgimiz vardır.
Zaten
Türkiye'de sadece
İpekçi'nin katli değil, pek çok karanlıkta kalmış cinayetin bıraktığı izlenim
"devletin içine sızmış bazı güçlerin ve hatta uluslararası komploların varlığıdır."
Özellikle
İtalya'nın
Ancona kentindeki hapishanede
Mehmet Ali Ağca ile ve sonra
Roma'da,
İstanbul'da
İtalyan Savcı Marini ile yaptığım konuşmalar bu kuşkularımı derinleştirdi. Bazı lego parçalarını kafam bütünleştirmeye yöneldi.
İlginç paraleller ortaya çıkıyordu.
Şöyle ki:
Abdi İpekçi ve
İtalya eski Başbakanı Aldo Moro aynı tarihlerde öldürülmüşlerdir.
Aldo Moro, sol örgüt
Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılmıştı. Bir süre onların - sözüm ona - örgüt mahkemesinde yargılandıktan sonra bir otomobilin bagajında ölü bulunmuştu.
Mehmet Ali Ağca ile konuştuğumda, o da
"aldıkları ilk emrin, Abdi İpekçi'yi öldürmek değil, kaçırmak olduğunu" söylemişti. Kaçıracaklar ve yargılayacaklarmış.
"Ankara'dan son anda emir değişmiş ve öldürün" denilmiş.
Abdi İpekçi'nin de
Aldo Moro gibi,
önce kaçırılmasının planlanmış olması düşündürücü bir paralel.
Aldo Moro, İtalya'da çok ağırlıklı bir politikacıydı. O tarihlerde terörün kan batağı içinde olan
İtalya'yı kurtaracak formülün
Muhafazakar Parti ile, oy yüzdesi tırmanmış
Komünist Partisi arasında kurulacak
güçlü bir koalisyon hükümeti olacağına inanıyordu. Bunu savunuyordu. Medyadan destek görüyordu. Kamuoyu bu formülü benimsemeye başlamıştı.
Oysa,
NATO ve özellikle
ABD'nin kabusu
komünistlerin iktidara taşınmasıydı. Komünistlerin
NATO sırlarına vakıf olmalarıydı. O nedenle
İtalya'da
Aldo Moro'nun
Gladio gibi uluslararası bir
derin devlet taşeron örgütü girişimiyle ortadan kaldırıldığı kuşkuları yaygındır.
Kızıl Tugaylar'ın bu örgüt tarafından kullanıldığı iddia edilir.
Nitekim daha sonra
Kızıl Tugay mensuplarının bu doğrultuda ifadeleri olmuş, ancak üstü örtülmüştür.
Abdi İpekçi de, öldürüldüğü sıralarda
Türkiye'nin kan batağından kurtulması için
büyük koalisyonu savunuyordu.
Adalet Partisi'yle
CHP'nin büyük koalisyon kurmaları için
Milliyet'te adeta bir kampanya yürütmekteydi. Kamuoyu onun bu girişimini destekliyordu. O sıralarda
Moda Deniz Kulübü'nde bir akşam yemeğindeydik.
Eliyle bir jet uçağının havalanış işaretini yapmıştı, şöyle demişti:
"Bak bizim gazetenin satışları Adalet Partisi ile CHP büyük koalisyonunu öneren yayınlara başladığından bu yana, uçağın alandan tekerlek kesmesi gibi havalandı. Demek ki halk bunu istiyor. Sen de, gazetende bu formülü desteklemelisin..."
Amacı, övünmek değildi elbette.
Milliyet'in satışındaki artışı kampanyasını yaptığı politikanın doğruluğuna kanıt olarak gösteriyordu.
Ama, herhalde o sıralarda
Türkiye'nin
büyük koalisyonla güçlü bir iktidar oluşturması, terörün üstesinden gelmesi ve sol'u iktidara taşıması birilerinin hesaplarını bozmaktaydı.
Sezilerime göre
Abdi İpekçi'nin öldürülme nedeni bu yayın kampanyası olabilirdi.
İyi saatte olsunların ayağına basıldığında cinayetler oluyor.
Bir çay ocağında
3 gencin kafa kafaya verip
Abdi İpekçi'yi öldürme kararı aldıklarına ve bunu uyguladıklarına inanacak kadar saf olabilsek de...
Ağca'nın askeri hapishaneden kaçırılışından tutunuz da
Papa'ya suikaste kadar uzanan serüven çizgisindeki para, silah, olanak, en üst düzeylerde korunma ve uluslararası görünmez ellerin desteği gibi etkenler, hadisenin arkasındaki büyük güçlerin gölgelerini ortaya koyuyor.
Abdi İpekçi Kavşağı'ndaki mumların ışık titreşimleri bu gölgeleri göstermekte... Ve
Bedri Baykam'ın - zevkle okumakta olduğum - son kitabının adı gibi
"Dönemin rengini..."
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr