Erdoğan, AKP'nin yeni kimlik kartı iddiasını açıkladı: "AKP, DP'nin devamıdır." DP'nin kurucusu merhum Bayar'ı ve bazı önemli isimlerini - oldukça - yakından tanıdım.
1970'li yıllarda genel yayın yönetmeni olduğum gazetenin sahiplerinin ev davetlerinde Celal Bayar ve hayatta olan bakanları, DP yöneticileri de bulunurdu.
Çok kez aynı masada onların politika konuşmalarına tanık oldum.
Bayar, annem ve babamın nişan yüzüklerini takmış.
O zamanlar Bayar İş Bankası Genel Müdürü. Babam Merkez Şube'de. Annem de, kambiyo servisinde.
Bayar Kavaklıdere - Akay Caddesi'ndeki Fethi Bey Köşkü'nde oturuyor.
Köşkün tenis kortunda İş Bankalılar akşam üzeri toplanıp tenis oynuyorlar.
Başta Bayar olmak üzere hepsi dönemin tenis giysileri içindeler.
Bayar, genç bankacılara, Atatürk'ü ve çağdaşlaşmayı anlatıyor.
Bankanın o zamanki genç memurları arasında Ahmet Dallı (Akbank'ın unutulmaz Genel Müdürü), Ulvi Yenal (Galatasaraylı milli kaleci), Kaldırımlar kitabı henüz yayımlanmış olan şair Necip Fazıl Kısakürek var.
Bizimkiler orada tanışıyorlar. Eski adı Hale Bahçesi olan orduevinin bahçesinde Bayar tarafından nişan yüzükleri takılıyor. (*)
Bayar ile bu anıları da konuşmuştuk.
"O gece bankanın kuruluş yıldönümü daveti vardı. Mesut bir tesadüf. Bütün banka camiasının huzurunda nişanlandılar" demişti.
O yaşta, neredeyse yarım yüzyıl öncesinden böyle bir ayrıntıyı hatırlaması şaşırtıcıydı.
Masa sohbetleri sonunda, merhum Bayar, konuşmaları toparlardı. "Büyük Atatürk şöyle demişti" diyerek Atatürk'ü kendi görüşüne referans gösterirdi.
Atatürk'ten derin saygı ve sevgiyle söz ederdi. Atatürk'ten ve çizdiği ışıklı yoldaki yürüyüşten ödün verdiğine hiç tanık olmadım.
O gecelere katılan DP'nin eski Bayındırlık Bakanı Muharrem Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Celal Yardımcı, eski Sağlık Bakanı Dr. Mükerrem Sarol ve diğer merhumlar da bu saygıyı paylaşırlardı.
Yıllar sonra Bayar ve Zorlu'nun idam edilmek üzere Yassıada'dan İmralı'ya götürülürlerken, askeri deniz aracında, yol boyunca Avrupa Birliği'ni ve bunun Avrupa'yı hedef alan Atatürk Türkiye'si için anlamını konuştuklarını dinlemiştim.
Sanki idama değil, Strasbourg'da bir toplantıya gidiyorlarmış gibiymişler.
DP'nin ikinci adamı merhum Adnan Menderes de Atatürk İlkelerine bağlıydı.
Parmağı kadar yakın çalışma arkadaşı Selahattin Beyazıd'a sormuştum:
"Adnan Menderes namaz kılmaz mıydı?
Camiye gitmez miydi?"
Cevabı şöyle olmuştu:
"Camiye de giderdi... Namaz da kılardı.
Ama sabahın 5'inde. Ne kimse görürdü, ne gazetelere poz verirdi! İnançlarını ve dini, siyasete karıştırmaktan özenle uzak dururdu."
Bu anılarla DP'nin DNA'sını ortaya koymak istedim.
DP, Atatürk'ün ve ilkelerinin yolundaydı.
Daha 1920'li yıllarda Bayar'ın evindeki tenis kortu buluşmalarından tutunuz, idam sehpası yolculuğuna ve yaşlılığı nedeniyle bu hüküm infaz edilmeyince son nefesine kadar...
Menderes, Zorlu ve diğer arkadaşlarının çoğunluğu da böyle.
Ancak...
DP, laisizmi, "laikçilik" gibi algılamıyordu.
Birkaç perakende ve talihsiz olayın dışında, irticaa ödün vermedi.
Laikçi olmaması, inançlara daha saygılı kalması, zaman zaman "sorgulandı".
Sonuç...
DP'nin bu röntgen filmine bakılsın. DNA'sı okunsun.
AKP, DP'nin devamı mı, değil mi?
Ama Erdoğan, "Bundan sonrası için DP'yi model alıyoruz" mesajını veriyor ve merkezdeki, Atatürkçü laik çoğunluğun partisi olmayı amaçlıyorsa elbette başka.
Yeğlenecek seçenektir.
..........
(*) Belki de bu nişan nedeniyle bizim aile - ben hariç - DP'liydi.