Drogba Galatasaray’a neden ve nasıl geldi? Fatih Hoca savunmaya takviye isterken ve Türkiye’nin en iyilerinden sayılan 3 santrforu varken -hele bunlardan Burak gol kralıyken- 4’üncü forvet ne alaka?
Aralarında kulüp başkanlığı da yapmış GS yöneticilerine, yakın dostlara sordum.
“Başkan Ünal Aysal’ın danışmanı Bülent Tulun’un işi” cevabını aldım.
İsim yabancı değil.
Ama...
Neden Tulun?
Anlattılar:
‘Türkiye’de yabancı futbolcu piyasasını ondan daha iyi bilen yoktur.
Hangi futbolcu nereden, ne zaman alınabilir?
Kalitesi nedir?
Artıları, eksileri...
Karakteri...
Kalburüstü bütün menajerleri tanır. İşi bitirir.
Yabancı dilleri iyi bilir.
Bu yüzden Başkan Ünal Aysal’ın futbolda beyninin yarısıdır.’
ALİ ŞEN’DEN BONSERVİS
Gözümün önüne sinemadaki Ali Şen’in futboldaki türevi geldi.
Ali Şen’in çok az kişinin bildiği bir özelliği vardır.
Sinema tarihinin başından bu yana 100 yıla yakın süredir çevrilen bütün yabancı filmler hafızasına stoklanmıştır.
Hangi filmde, başrollerde kimler oynadı?
Hangi filmin fon müziği neydi ve kimin tarafından yapılmıştı?
Yönetmeni kimdi?
Belki 10 binlerce sinema ayrıntısı.
Bodrum’daki evinde iki gruba ayrılmıştık, karşılıklı sinema sorularıyla saatler akıyordu.
Bizim grup direkt telefonla Hollywood’un çok ünlü bir yönetmenine bağlıydı.
Aslında o soruyor, Ali Şen anında cevaplıyordu.
Adam hayretler içindeydi.
Sabahın ilk ışıklarında frene bastık.
Sonuç:
Satrançtaki gibi “pat” yani “galibi yok.”
Hafta sonunda Ali Şen bir dost grubuyla yemeğe davet için telefon etti.
Ben de o arada Bülent Tulun için dinlediklerimi anlattım. Sinemadaki Ali Şen’in futbol versiyonunu gözümün önüne getirdim. “Doğru mu” diye sordum.
Cevabı “İyi tanırım, aynen öyledir” oldu.
Akşam bizim Atatürkçü tarikatın(!) şeyhi Kemal Baytaş onuruna Ali Şen’in yuvarlak yemek masasındaydık.
İncelik göstermiş, Bülent Tulun’u da davet etmiş.
Konuştuklarımızı ona da anlatmış.
DROGBA OPORTÜNİTEDİR
Bu fırsatı değerlendirdim.
Tulun’a kafamdaki soru işaretini sordum:
Neden?
Cevabı tek kelime oldu.
“Oportünite...”
Yani?..
Anlattıkları şöyle:
Almanya’da bir stoperle anlaşmak üzereydim.
Tam işi bitiriyordum ki Drogba’nın menajeri aradı.
“Drogba’yı Galatasaray’a getirebilirim. Fenerbahçe 11 milyon Euro verdi ama istemedi” dedi.
Kendisinden sadece 5 dakika mühlet istedim.
Başkan Aysal’ı telefonla aradım.
Önümüze ansızın çıkan bu imkânı kısaca söyledim.
“Tur atlamadan kaç para geleceğini” sordu.
Söyledim.
“10 milyona bitir” dedi.
Ben de 5 dakika dolmadan menajeri aradım, işi bitirdik.
Ama...
Bir santrafora daha ihtiyaç yok ki diye görüş yürütünce, verdiği cevap “Bu bir oportünitedir (fırsat). Böyle bir durumda ihtiyaç var mı diye düşünülmez. O futbolcu kazanılır” oldu.
Sağ yanımda büyük yıldızların transferini yaparak Türkiye’deki kulüp başkanlığı konseptini temelinden değiştirmiş olan Galatasaray eski Başkanı Faruk Süren oturuyordu.
O da onayladı.
“Oportünite...”
...................................
Böylece Sneijder’in transferinin de “oportünite” olduğunu yansıtmış olayım.
...................................
Drogba’yı pazar akşamı Afrika Kupası’nda “Turuncu Fildişi Sahili” milli forması içinde izledim.
Özgüveni olan bir futbolcu.
İyi oynadı.
Hakemler üzerinde ağırlığı var.
Fildişi’nin tek golünü “al da at” dercesine adrese teslim skor levhasına yerleştirdi.
Sneijder’in maç eksikliğini gidermesi vakit alabilir ama Drogba hazır.
..................................
İkisi de büyük paralar alıyorlar.
Takım içinde dengeleri sarsmanın ötesinde Türkiye’ye gelen birçok şöhret gibi bu toprakları emeklilik coğrafyası olarak mı görüyor?
Drogba’nın sağlam bir karakter olduğunu dinledim.
Ülkesi Fildişi Sahili’nde yoksullar için 2 hastane yaptırmış.
Büyük hayır kurumlarının yönetimindeymiş.
Önemli bağışlar yapıyormuş.
3 çocuk babası.
Eşi 4’üncüye hamile.
Düzgün bir hayatı var.
Şımarık değil.
Galatasaray’a gelip Avrupa Şampiyonlar Kupası’nda oynamak istiyor.
................................
Hikâyenin sonrasını yeşil sahalarda izleyerek göreceğiz.
Ama...
Afrika Kupası’ndaki maçta Fenerbahçe’nin kaçırdığı Emenike’nin Nijerya’yı yarı finale yükselten harika golü “kaçan oportünite” olarak kafamda.
Ya Eneroma’nın Fenerbahçe’ye “hüzün” yükleyen golü?
Nedense Gençlerbirliği’nin de 4 gollü meçhul savaşçısından büyüklerimizin gözüne çarpmayan “oportünitesi.”
Neyse ki Büyükşehir’den Fenerbahçe’ye gelen Webo var.
...................................
Otomobil pazarlarında yerleşmiş bir “Pazartesi sendromu” vardır.
Pazar tatilinden sonra o mahmurlukla üretilen pazartesi otomobillerde sakatlıklar olur diye bir inanç.
Arabanın olmadık yerinde zamansız bir arıza üzerine tamir ustaları bilgiççe yüz ifadesiyle “Pazartesi bandında üretilmiş olmalı” ahkâmını yürütürler.
“Pazartesi siyaseti” de gazete yapanlar, yazı yazanlar için çok da verimli değildir.
İstisnalar dışında manşet aranır hatta zaman zaman zorlanır.
Ben de bugün biraz pazartesi sendromuyla, hafta sonu boyunca kafamda öne geçen futbolu yazdım.