Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Füze kalkanında “düğme” kimde. “Bizde olacak” iddiaları için bir açıklama...
“Bizde” olmayacak...
Çünkü sistemde “düğme” yok ki!
Bu açıklama ORSAM danışmanı emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu’ndan.
Kuloğlu Paşa şöyle özetledi durumu...
Füze kalkanı projesi radarlar ve savunma füzeleriyle birlikte “entegre” sistemdir.
Radarlar füze kalkanı kapsamı dışındaki coğrafyadan bir füze fırlatıldığı anda bunu füzesavar sisteme bildirir.
Sistem otomatik olarak savunma füzelerini ateşler.
Kalkan dışındaki coğrafyadan fırlatılan füzeye kilitlenirler ve onu havada imha ederle.

Radyasyon tehdidi
Yani...
“Düğme Türk yetkilide mi olacak yoksa Amerikalı veya bir başka NATO üyesi ülke subayında mı” tartışması anlamsız kalıyor.
Kuloğlu Paşa mekanizmayı şöyle anlatıyor:
Kalkan savunma füzelerinin ateşlenmesi için NATO üyelerinin müzakere edebileceği ve ortak karar alabileceği zaman yoktur.
1-2 dakika düşman füzesi imha edilmelidir.
Bu nedenle sistem “otomatik” işler. Kalkan kapsamı dışındaki coğrafyadan fırlatılan bir füzeyi derhal vurmak üzere “entegre” sistemin bilgisayarları önceden programlanır.
Soru:
“İsrail’in radarları da bu sisteme ‘entegre’ edilecek mi?”
Kuloğlu Paşa’dan cevap: “Bu durumda, İsrail NATO’ya fiilen katılmış olur. Sorun büyür.”
Soru:
“Fırlatılan füzenin kalkan kapsamındaki NATO ülkelerini mi, İsrail’i mi hedef aldığı nasıl anlaşılır?”
Cevap:
“Füzeler fırlatıldıktan sonra dikey doğrultuda yükselir. Yeterince yükseldikten sonra yatay konuma geçer ve hedefe yönlenir. Füze kalkanı sisteminin bu kadar beklemek için zaman lüksü yok. Daha dikey konumda yol alırken imha edilmelidir. İsrail’i hedef alıp almadığı bu çok kısa sürede net saptanamaz.”
Soru:
“Tutun ki fırlatılan düşman füze nükleer başlık taşıyor... Havada imha edildiği zaman taşıdığı nükleer başlık da patlar mı? Bölge için nükleer tahrip koşulları oluşur mu?”
Cevap:
“Fırlatılan füzeyi imha etmek ve nükleer başlığı patlatmak ayrı ayrı şeylerdir. Nükleer başlığın patlaması için farklı bir ateşleme düzeneği vardır. Ama füze imha edilirken başlık nedeniyle gene de bazı nükleer yan etkiler oluşabilir.”
Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç bana göre şöyle...
1“Düğme” kimsede değil. Savunma füzeleri radarlardan gelen uyarıyla otomatik ateşleniyor. Fırlatılan füzeyi imha ediyor. Bir soru “düğme” Türkiye’de olsaydı daha mı iyiydi. Hayır...
İran’ın füze fırlatması halinde Türkiye “düğmeye” basmış olmayacak ve “sistem kendi kendine işledi, müdahale etmemiz mümkün değildi” diyebilecek.
2İsrail NATO üyesi olmadığı halde, kendisini hedef alan bir füze saldırısında NATO kalkanının “entegre” sistemi tarafından -sanıyorum- korunuyor olabilir. Duyarlı bir nokta bu...
.......................
Kuloğlu Paşa’dan dinlediklerim kelimesi kelimesine değil ama genel anlatım olarak böyle.
Yanlış algılamam olmuşsa düzeltmeye açığım.
Ayrıca...
Füze kalkanı için Kuloğlu Paşa’nın da bilmediği veya bilemeyeceği ya da öngörülemeyecek önemli ayrıntılar olabilir...
Çünkü...
Sadece ilkeler belli oldu. Önemli ve duyarlı bazı düzenlemeler zamana bırakıldı.

Haberin Devamı

MASAYA YUMRUK
Ne Cumhurbaşkanı Gül, ne Başbakan Erdoğan, ne de Dışişleri Bakanı Davutoğlu “masaya yumruğu vurduk, NATO kalkanı için isteklerimizi kanırta kanırta kabul ettirdik” dediler.
Ama...
Onların yerine bu rüzgârı estirenlerin sayısı az değil.
Biz “masaya yumruk” medya balonlarına daha önceleri de tanık olmuştuk.
İşte bir “masaya yumruk” anısı:
Kıbrıs harekâtı nedeniyle ABD, Türkiye’ye silah ambargosu koymuştu.
Savaş jetlerinin değiştirilmesi zorunlu yedek parçaları bile sorundu.
ABD “askerlerinizi Kıbrıs’tan çekin, ambargoyu kaldırayım. Biz size bu silahları NATO üyesi olarak ortak savunma için vermiştik. Siz ise Kıbrıs’ta kullandınız. Bundan sonra silah milah yok” diyordu.
İşte böyle bir ortamda Londra’da dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile ABD Başkanı Carter buluştular.
Masanın üzerindeki konu elbette ambargonun kaldırılmasıydı.
Toplantı bitti, biz gazeteciler görüş almak için Carter ve Demirel’e sorular soruyorduk.
Öyle iki kürsü kurulmuş falan değil.
İkisi de ayrı ayrı makam araçlarına gidiyorlardı.
Demirel açıklama yapıyordu ki ben de Carter’e “Kıbrıs ve silah ambargosu sorununu çözdünüz mü” diye sordum.
Carter “Kıbrıs ve silah ambargosu ayrı ayrı konulardır” cevabını vermez mi?
Zaten Türkiye’nin uzun süredir tezi buydu.
Demirel istediğini almıştı.
Tam bunu diğer bazı Türk gazeteci arkadaşlara söylüyordum ki şöyle bir ses duydum:
“Hiç uğraşmayın haber tamamdır arkadaşlar. Ankara Anadolu Ajansı’na geçti bile...”
O zaman “devletin ajansıdır. Haberi sızdırmışlar” diye düşündüm.
Ama gene de ben kendi haberimi Genel Yayın Yönetmeni olduğum gazetede yayımlatmak üzere geçtim.
Ertesi sabah Anadolu Ajansı’nın haberini kullanan bir kısım medyada esen hava neydi dersiniz?
“Demirel masaya yumruğunu vurdu... Toplantıyı terk etti” mesajını veren başlıklar.
AA’ya göre Başkan Carter “Kıbrıs’tan çıkmazsanız silah da yok” demişti.
Demirel’in yumruğu da bu söylem üzerine masaya “güm” diye inmişti.
Demirel’in belalısı Necmettin Erbakan ise demeci patlatmıştı:
“O masaya yumruk falan vuramaz, Carter’in karşısında sadece yuvarlanır...”
Tam komedi!
Nasıl olsa Carter gene “Kıbrıs’tan çıkmazsanız silah da yok demekten vazgeçmeyecek, düğme o zaman da kopmuştu. O halde iyisi mi biz önceden Londra’da kuyruğun dik tutulduğu izlenimini veren” bir haberi önceden imal edelim, toplantı bitince servise koyalım zihniyeti.