Atatürk'ün Avrupa Birliği Parlamentosu'nda - tam zamanında - savunulmuş olması ilginç. Bunu yapmak artık onlara mı kaldı ne?
Avrupa Atatürk'ü, sınırların içindeki bazılarından daha fazla hissediyor sanki.
Avrupa'daki Atatürk büyüsünü, Frederic Mitterrand, Atatürk ve Cumhuriyet'in 75. Yıldönümü programında anlatmıştı. Benim bir TV programımda da konuşmuştu.
Frederic Mitterrand "Le Cercle des Arts?" (Sanat Çemberi) adlı TV programının yapımcısı ve sunucusudur. Eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın yeğenidir. Avrupa aydınları arasında saygın bir isimdir.
F. Mitterrand'a göre Atatürk iki dünya savaşı arasında yerkürede sayıları çoğalan diktatörlerden çok farklıdır, ayrıdır. Diğerleri uluslarını, dünyayı felakete sürüklemişlerdir. Hepsinin fikirleri, doktrinleri iflas etmiştir. İsimleri anılmak bile istenmemektedir.
Atatürk ise savaşa karşı olmuştur. Halkı onu, isteyerek ve gönüllü olarak izlemiştir. Fikirleri ve doktrini sürekli evrim geçirerek yaşamaktadır. Adı saygıyla anılmaktadır.
O nedenle Atatürk, iki dünya savaşı arasına sıkıştırılamaz. O parantezlerin öncesi ve sonrasında da vardır.
Şöyle diyor:
"Bir politikacının yalnızca politika ile yetinmemesinin, duygulara, sanata da ilgi duymasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Atatürk, politikanın dışında kalan bir kitabın, bir müzik parçasının, şiirin, tarihin, sosyolojinin, antropolojinin, arkeolojinin renklerini paletinde bulundururdu."
Ya kişiliği?
"Heykel gibi uzak değildi. Erişilebilirdi.
Atatürk'ün insanlara yakın olması da onu takip etmeyi zorunluluk değil içten arzu haline getiriyordu.
Yalnız politik, ekonomik kitapları okumakla kalmazdı. Balzac, Flaubert, Voltaire ve diğerlerini de okurdu.
Geniş kültürü vardı."
Gürbüz Tüfekçi bir araştırma yapmış. Konusu Atatürk'ün okuduğu kitaplar, altlarını çizdiği ya da işaretlediği satırlar, kenar notları 276 sayfalık bir döküm.
1800 dolaylarında kitap okumuş.
200 bin dolaylarında satırın altını çizmiş.
Binlerce kenar notu ve dipnot yazmış.
Binlerce çarpı işareti koymuş. Bir o kadar da tek kelimelik not düşmüş: "Mühim..."
Okuduklarının uygulamadaki izdüşümlerine bakalım.
Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda Cenevre Üniversitesi Antropoloji Profesörü Egon Peter'i okumuş. Başka antropologları, uygarlıklar tarihi yapıtlarını, Antik Yunan'ı, Mısır'ı, Hint, Çin, Babil'i. Avrupa kültürünün köklerini...
Anadolu üzerinde kültürel kökleri ve tarihi izleri nedeniyle hak iddia eden Yunanistan'a karşı, Anadolu uygarlıkları görüşünü geliştirmiş. Etibank ve Sümerbank'ı kuruşu, aslında Anadolu'daki Eti ve Sümer uygarlıklarına birer gönderme.
Daha sonraları Halikarnas Balıkçısı diye bilinen Cevat Şakir ve Azra Erhat başta olmak üzere Cumhuriyet aydınları bu görüşü geliştirmişlerdir.
Atatürk, George Herbert Vells'ten okuduğu dünya tarihinde şu satırların altını çizmiş:
"Yaklaşmakta olduğumuz ideal toplum, inanç ve itaat toplumunun yerini alacak olan bilgi toplumudur."
İmama mutlak itaati öngören inanç toplumu heveslilerinin Atatürk'ü hedef almaları doğal.
Ama Atatürk'ün bu günleri daha o zamandan gören bilgi toplumu söylemi çağa damgasını vurmakta.
Leone Caetani'nin yazdığı İslam tarihinden de esinlenmiş olmalı.
"Çölün haşin ve acımasız yaşamı hiçbir değişimi kabul etmez.
Bundan dolayı çöl, yalnız bir tür insan meydana çıkarır.
Yüzyıllar geçmesine rağmen bu türü değişmez biçimde saklar."
Atatürk laisizmle, çölün dar ve değişmez kalıplarını kırmıştır.
Ve Atatürk'ün altını çizdiği satırları şöyle noktalayalım.
"Sevgi ve ateş saklanamaz
Duman onları açığa vurur."
Günlük bir yazının dumanı gibi uçucu şu satırların arkasında sevgi var.