Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Tozun toprağa, sapın samana karıştığı zihniyet coğrafyasının biraz dışına çıkalım.
Nisan 2008 Türkiye’sini daha net görmeye çalışalım.

Dumanlı zihniyet coğrafyası

1-  AKP yüzde 47 oy aldı. Ancak... AKP “Laik değildir” demiyorum, “laiklik tanımı farklı” olabilir.
“Laikliği yeniden tanımlayalım” söylemi de bu partinin kurucularına ait. O halde Türkiye insanının tamamı “laik düzen istiyor” diyebiliriz.
Laiklik tanımındaki farklı bakışa gelince, AKP’ye verilen yüzde 47 oranındaki oyların tamamı “siyasi İslama” ya da “muhafazakâr” görüşe odaklı değil.
Bunların en az yüzde 50’den yukarısı liberal görüşte ve Türkiye’nin geleneksel laiklik anlayışını benimsemiş kesim. O halde ikinci çoğunluk da “nitelikli laiklik” tanımının yanında yer alıyor. Bugüne kadar paylaşılan ve uygulanan “klasik Atatürkçü laiklik” tanımıdır bu.
Varılan duyarlı kavşakta çözüm arayışı bu bazda olmalı. Çünkü eğilip bükülmeden “çoğunluk gerçeği” budur.
2- Başörtüsü, Barroso’nun da telaffuz ettiği gibi, tutunuz ki “kişisel tercih” olsun.
Mahalle, aile, abi baskısı “yok” farz edilsin.
Hatta, Oliver Roy’un da vurguladığı gibi, siyasal İslamın hiçbir ekonomik model ortaya koyamadığı, faiz, bankacılık, küresel ticaret kuralları çerçevesi ötesinde hiçbir yeniliğinin olmadığı ve o nedenle siyasal İslamın kadın eksenine kilitlendiği, başörtüsünün de bu çizgide simgeleştiği satırları yazılmamış, yayımlanmamış ve okunmamış olsun.
Bu etkenlerden soyutlanmış salt “kişisel tercih” bile olsa 18 yaş önemlidir. Ancak reşit olmuş genç kızlar yasalar nezdinde teorik olarak özgürdür.
O halde üniversitede örtünme sorununa böyle yaklaşmak mümkün.
Konu, Başbakan Erdoğan tarafından gündeme taşındığında da bu köşedeki tavrımız böyleydi. Zaten anayasa değişikliği de yapıldı.
Ama bir koşulu tüm laikler paylaşıyordu. “Üniversitede başörtüsünün serbest bırakılmasına karşılık aynı uygulamanın ilk ve ortaöğrenime ve kamu çalışanları alanına yayılması, yasa, hatta anayasa değişikliğiyle önlenmelidir. Bunun çok sağlam güvenceleri oluşmalıdır.”
İktidar bu “güvence” istemine soğuk bakmıştır ve parmağını bile kımıldatmamıştır.

Yarınlara kuşku
Türkiye’de gerilimin düşmesi için yükseköğrenimde başörtüsü serbestisi kadar, ilk ve ortaöğrenime, kamuda çalışma alanlarına yaygınlaşmasının önlenmesi de önemlidir.
Yoksa... Yarınlarda şu söylemlerin dile getirileceğini öngörmemek mümkün için “saf” olmak gerek:
“Bunca yıl okudular, hukuku, tıbbı bitirdiler. Peki hâkim, savcı, devlet hastanesinde doktor olamayacaklar mı? Bu diplomalar bulaşık-çamaşır sertifikası mı?”
Birkaç adım sonrasında, “Bu kızlar ergin olmuşlardır, ablaları gibi onlar da ortaokulda lisede başlarını örtebilmeli” denir.
Bunların olmayacağının güvencesi öyle sıradan bir yasayla değişmeyecek güvencelere bağlanmalıdır. Aksi halde, laiklik tanımı değişmiş olur.
Öyle bir değişim ki silinen mürekkep gibi laiklik de zaman içinde bu coğrafyada görünmez olur.
3- Laiklik demokrasinin güvencesidir. Demokrasinin içinin boşaltılmaması gerekir.
Kaldı ki toplumun büyük çoğunluğu “laik” Türkiye ilkesinin arkasında.
Verilen her oy, bir iktidarın tüm söylem ve eylemlerine kefil olmak anlamına gelmez .
4- Barış, huzur demokrasi içinde çağdaş bir yaşamı paylaşmak istiyoruz.
Demokrasilerin vazgeçilmez unsuru siyasi partilerdir.
İşte siyaset malzememiz bu. O malzemeyle en iyisini yapmaya çalışmalıyız.
Yukarıdaki satırlar da bu amacı işaretliyor.
AKP şu net tablonun bilinciyle güzel çözümler üretebilir.
“Tıpkı kişiler gibi anayasal düzenler de ya oldukları gibi ya göründükleri gibi olmalıdırlar.”
Nisan 2008 hukuk düzeni birincisini gerektiriyor.