Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri Cıvaoğlu

11 Eylül 1980 Perşembe sabahıydı.
Tercüman gazetesinin Haber Bölümü Başkanı Erol Dallı "MİT'ten bir dostu aracılığıyla, mesaj aldığını... O gece, ihtilal olacağını" söyledi.
Aynı gazetenin Genel Yayın Yönetmeni'ydim.
Devrin Başbakanı Süleyman Demirel'e, bu duyumu yansıttım.
"Olamaz diyemem. Ama bize bir işaret gelmiş değil. Gene de baktırayım" dedi.
Bu arada O, Milli Savunma Bakanı aracılığıyla, komutanların nabzını tutturacaktı. Ben de, zamanın Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Orgeneral Ragıp Uluğbay'ı aradım.
Uluğbay, akrabamdır.
Ancak...
Ne Bakan, generallere ulaşabilmişti.
Ne de ben, Uluğbay Paşa'ya...
Generaller, sürekli toplantıdaydılar.
Uluğbay Paşa, sabah çıkarken "Eve çok geç gelirim... Belki sabahlarız" demiş.

Saat 14.00 dolaylarında, Demirel'le yeniden telefonla konuştuk.
Birbirimize bunları anlattık.
"Generallerin telefonlara çıkmayışı... sürekli toplantıda oluşları... Uluğbay Paşa'nın - belki sabaha kadar gelmeyebilirim - sözleri" kuşkularımızı arttırmıştı.
Bu arada... İstanbul - Maltepe'deki okuyuculardan, gazeteye telefonlar gelmeye başlamıştı.
"Buradan konvoylar halinde zırhlı araçlar, İstanbul'a doğru hareket halindeler... N'oluyor? İhtilal mi var" diye bilgi veriyor ve soru soruyorlardı.
İlerleyen saatlerde, bu tür telefonlar çok yoğunlaştı.
Demirel'i tekrar aradım.
Durumu anlattım.
Şöyle dedi:
"Saat 17'de, o zat (Orgeneral Kenan Evren), haftalık mutad ziyaretini yapacak. Çankaya Köşkü'ne, İhsan Sabri Bey'e söylerim... Bir de O, yoklar."
Saat 17.30 dolaylarında, Demirel'le yeniden konuştuk.
Anlattı:
"İhsan Sabri Bey - ordunun, sizin bir rahatsızlığınız var mı - diye sormuş. O da - yok - demiş."
Ben ise "Maltepe tarafından gelen zırhlı birliklerin, İstanbul'a girip mevki almakta olduklarını" söyledim.
Daha sonraki saatlerde, tekrar konuşmayı kararlaştırdık.

Arkadaşlarla bir durum değerlendirmesi yaptık.
İhtilal olması ihtimali yüksekti. Gece ekibini takviye kararı aldık.
Gece ekibinin başında, hızlı ve güvenilir Oktay Yemeniciler vardı.
Gündüz çalışan Selahattin Sadıkoğlu ile Taylan Sorgun'un da gece ekibine takviye olmasını kararlaştırdık.
Zaten...
Yazı İşleri Müdürü Ünal Sakman ve Haber Bölümü Başkanı Erol Dallı, devredeydiler.
Akşam 19.00 dolaylarında, gazetenin pazarlama bölümünün başındaki İsmail Okuroğlu, ihtilalin alarmını verdi.
Topkapı'da askeri araçlar, gazetelerin ilk baskılarını dağıtan araçlara el koymaya başlamışlardı.
Haber bana ulaştığında, Demirel'i, Güniz Sokak'taki evinden bir kez daha aradım. Bu durumu söyledim.
"Bunlar, askeri müdahelenin başladığının işareti" dedim.
Demirel "Vallahi... Burada yaprak kımıldamıyor. Ama dediğin belki de oluyordur" cevabını verdi.
Sonraki saatlerde, birkaç bakanla konuştuk.
Artık... İhtilal açıkça görülüyordu.
Demirel'le saat 22.00 dolaylarında, o gece son kez konuştuk.
Şöyle dedi:
"Evet...
Malesef ihtilal.
Allah, memlekete ve millete hayırlı etsin."
O geceyle ilgili bu anılarımı, daha önce de birkaç kez yazdım.
12 Eylül'ü anlatan kitaplarda da, bazı bölümleri yer aldı.

Ancak...
1997 Türkiye'sindeki durum farklıdır.
1 - Türk Silahlı Kuvvetleri, bütün tavırlarını Anayasal platformlar içinde koymuştur.
Örneğin...
MGK'da, Yüksek Askeri Şura'da.
2 - Tavır alışlarındaki bütün söylemleri, Anayasa çerçevesinde olmuştur.
Yani...
Laik, demokratik hukuk devleti ilkelerini savunmak. Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun kendisine verdiği görevleri anmak.
Emniyet'in, ordudaki köstebeğini savunurken Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun Ek 7 - 1 maddesine dayanmak... Ama Türk Silahlı Kuvvetleri'nin vazife ve selahiyetlerini düzenleyen İç Hizmet Yasası'nı yadsımak olmaz. Bu, hukukun kabul etmeyeceği çifte standarttır.
3 - Silahlı Kuvvetler, her vesileyle, demokrasinin yanında olduğun açıklamıştır.
İrticaya karşı oluşturulan çalışmaları yürütmekle görevlendirilen Batı Grubu'nu, cunta olarak anmak cehalettir.
1960'lı yılların, Genişletilmiş Silahlı Kuvvetler Konseyi gibi cunta kurumlaşmalarını görmeyen, bilmeyen ve okumayanların, ağırlıktan yoksun, kenar mahalle gevezeliğidir.
Ciddiye alınmaz.
Kaldı ki...
Yukarıdaki satırlarda, Demirel'in, ihtilalin yapılacağı haberini öğrendikten sonraki çaresizliğini yansıtmaya çalıştım.
12 Eylül 1980'den sonra, 7. Cumhurbaşkanı ve İhtilal Konseyi Başkanı Kenan Evren'e de "Demirel, sizi, o gün emekli ettiğini açıklasaydı... ihtilal önlenir miydi" diye sormuştum.
"Hiçbirşey değişmezdi. İhtilali önleyemezdi" cevabını vermişti.
Yani...
Allah korusun...
İhtilal olacak idiyse... Bunu, şu Akşener mi önleyecekti?

Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr