Çok duyarlı bulduğum konularda yazmadan önce en az 24 saat beklerim.
"Hemen" yazmak zorunlu olduğunda ise "ihtiyat payları"na özen gösterir, kesin hükümlerden ve suçlamalardan kaçınırım.
Aktütün ve Bayraktepe ile ilgili olarak "TARAF" gazetesinde tam sayfa yayımlanan fotoğraflar ve iddialar için de bu kuralı uyguladım.
İddialar vahimdi.
Aktütün'ü koruyan Bayraktepe mevzilerine saldırının hazırlıkları için uyarı/bildirimler daha önceden ayrıntılarıyla hatta birkaç saat öncesinden bile yapılmıştı. Bu iddiayı destekleyen fotoğraflar da "TARAF"ın birinci sayfasında yer alıyordu.
Ardından... Gece bir televizyonda (Flash) "TARAF"ta yayımlanan fotoğrafların bu kez hareketli çekimlerini izledim. Tarih ve saati gösteren notların da düşüldüğü görüntülerde PKK'lıların sıra halinde ilerleyişi, sınırı geçişleri, Bayraktepe'ye saldırı öncesi bir ağaçlık kenarında mevzilenerek ağır silahları -olasılıkla havan toplarını- kurma çalışmaları apaçık izlenebiliyordu.
Beyaz hareketli gölgelerdi bunlar. Yani sadece birkaç fotoğraf değil, bir video çekimi.
Bu kez kaygım ve üzüntüm daha da arttı. Açıklamanın zorunlu hale geldiğini düşündüm. Bazı notlar aldım.
Dün Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ beklenen açıklamayı yaptı. Ancak bu yayınların çizdiği soru işaretlerine cevap değildi. "Kara Kuvvetleri'nin inceleme yapmakla görevlendirildiğini" söyledi. Ben bir gece önce tuttuğum notların bir kısmı için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın varacağı sonuçları bekleyeceğim. Diğer notlarımı yansıtayım.
Şöyle ki:
- “TARAF” gazetesinde yayımlanan fotoğraflar, Flash TV'de (başka TV'lerde de olabilir, görmedim) yayımlanan hareketli çekim nasıl ve kimler tarafından sızdırıldı?
- Sızdıranların amacı neydi? TSK'yı da içine alan büyük bir planın parçası mı? Türkiye için yeni bir yol haritası mı çiziliyor?
- Gazeteler ve TV'lerin bunları yayımlaması elbette gazetecilik gereğidir. Gizli belgeleri yayımlamak ya da yayımlamamak hukuki bir sorunu ise kendilerinin tercihidir.
- Buna karşılık -kimseyi suçlamıyorum- terör örgütlerinin zafer havası verildiği yolundaki Org. Başbuğ'un söylemini yeniden değerlendireceğim.
Demokrasilerde tüm kurumlar tartışılabilir. Elbette TSK da...
Ancak...
Şehitlerimizin, ailelerinin, en zor şartlarda görev yapan TSK'nın "özen" beklemek elbette hakkıdır. Bizlerin de bu bağlamda sorumluluğumuz ve görevlerimiz vardır.
Kara Kuvvetleri'nin incelemesinin ve açıklamasının gecikmemesi gerekir. Çünkü fotoğraflar, video görüntüleriyle iddialar sürmekte.
Kenarları gazetecilik- insanlık- yurttaşlık olan "duyarlı üçgendeyiz."
GARANTİ BELGELİ MAMMA MİA!
Şanslıydım... Mamma Mia! İstanbul gösterisini Mustafa Erdoğan ile yan yana izledim.
Büyük orkestra yoktu.
Hemen önümüzde, elektronik kumanda tablalarıyla destekli birkaç enstrüman sahneye paralel yer almıştı. Playback’inde katkısıyla Abba'nın harika müziklerini "kusursuz" uyumla sundular.
İşte burada devreye Mustafa Erdoğan katkısı giriyor. "Kusursuz" söylemi ona ait.
Sadece müzisyenler için değil. Şarkıları söyleyen oyuncular ve tümünün aralarındaki uyum için "kusursuz" diyordu.
Oyunun her anını "gözleriyle videoya alırcasına" izledi.
Oyun arasında ve sonrasında beraber geldikleri eşi Gülben de "İşte böyle bir müzikalde oynamak ne büyük zevk, tek aksama yok. Kurulan düzen ve akış sanatçıya sadece daha iyisini yap coşkusunu ve teşvikini veriyor" dedi.
Mamma Mia'yı Brodway'de görmüştüm. Burada, İstanbul'da izlediğimle inanınız ki "net" bir fark yok.
Oysa... Mamma Mia! 19 ayrı oyuncu ve orkestra ekibiyle dünyayı turluyor. Bu izlediğimiz de onlardan biri. Nasıl da bir kalite çizgisi yakalanmış ve aynen sürdürülüyor. Troya, Anadolu Ateşi gibi gösterileriyle Mustafa Erdoğan da işte bu çabadaki bir sanat adamı. Belki de onun gösterileri birkaç ayrı grup halinde Türkiye ve dünyayı dolaşır. Çünkü talep büyük.
Erdoğan'ın az ama derinliği olan yorumlarını keyifle dinledim...
Sonuç...
Mamma Mia! gösterisine gidiniz. Mustafa Erdoğan imzalı garanti belgesidir bu yazı.