Buna "sarı yaz" da diyorlar. Bazen "sağanak" kopuyor dağlardan...Sanki, kara, denize nefesini boşaltıyor. Elimdeki kitabı, yanıma / yere koyuverdim ki, gene bir sağanak koptu dağlardan. Yerdeki 312 sayfalık kitabı havalandırdı ve denize fırlattı.Yerimden kalkıp denize ininceye kadar kitap suyun dibine inmişti bile.Daldım.Kitabı dipten çıkardıktan sonra soluk soluğa söyleniyordum:"Ece, kitabın bunu yapıyorsa, sen kim bilir neler yapıyorsun?"Ece Temelkuranın - seyrek karşılaşsak da - bıraktığı izlenim, her an sürprizi olan bir genç kadın olduğu...Onun 2 kitabını "İÇeriden" ve "DIŞarıdan"ı, hafta sonunda okuyacaklarım arasına koymuştum.Çizdiğim bazı satırları yansıtabilirdim ancak, kitaplardan denize düşmüş olanının sayfaları birbirine yapışmış durumda. Bodrumda "pastırma yazı".. Aklımda kaldığı kadarıyla birkaç satır yazıyorum:"Pet shoplarda, köpekler vitrinlere konuyor. Orada müşteriler beğenip içlerinden birini alıyorlar.Tersini düşünün.Ya köpekler dünyayı ele geçirse...İnsanlar, böyle pet shoplarda çırılçıplak vitrine konulsalar... Yuvarlanarak, yatarak kendilerini sevimli göstermeye çalışsalar ne olur?"Ecenin satırlarını "piç etmiş" olabilirim. Ama mesajı böyle.İki notum var:Birincisi...Amerikada, Ece gibi düşünenler çoğaldı. Artık bazı petshoplarda köpekler, anneleri, babaları ve birkaç nesil öncesine kadar soyağaçları video bantlarla tanıtılıyor.Sonra... Beğendiğiniz köpekler, şehir dışında bir çiftlikte gösteriliyor. Doğal ortamda koşan, oynayan kardeşleri ve arkadaşlarıyla neşe içinde yaşayan bir yavru köpek almak mümkün.Not iki:Çoğu alanlarda insanlar, tıpkı pet shoplar gibi vitrinlerde kendilerini, "insan gibi insan olmayanlara" sunmuyorlar mı?Ece Temelkuranın kitaplarında sörf yapılacak esintiler var, tüpsüz dalınması zor derinlikler de... Vitrinde satılsak Sanıyorum, biz üç kişi "ilk televizyon programcıları" idik. Merhum arkadaşım Teoman Erel, Melih Aşık ve ben.Teoman Erel ile programları, dönüşümlü yazıyor ve sunuyorduk.Melih Aşık ise prodüktörümüzdü.Melihin televizyonculuğu bizden eskiydi, ustamızdı...TRT o sıralarda, Ankarada Mithatpaşa Caddesindeydi. "Tekel zamları" üzerine bir program için röportajlar yapmıştık. Meyhanelerde, akşamcılarla çekimlerde Melih, "Kamera, zaman zaman meyhanenin dışarıdaki buğulu camlarından da çekim yapsın. Kafayı bulmanın simgesel görüntüsü olur" demişti.Ancak, dönemin memur kafalı TRT Teknik Daire Başkanlığından, programın gösterilme onayını bir türlü alamıyorduk. "Çekim kalitesi bozuk" diyorlardı.Bunun üzerine zamanın 27 Mayıs Milli Devrim Derneğinden arkadaşları, TRT koridorlarında birkaç tur yürütmek zorunda kaldık. Ankara Gençlik Gösterilerinin irikıyım "lider"leriydi onlar.Koridorlardaki bu gösteri voltaları üzerine, Teknik Daire birden "nirvanaya erişiverdi(!)", bizim programı tek karesine dokunmadan yayımlama kararı aldı.Gençlikte böyle şeyler oluyor işte...Melihle daha sonra, Güneşte beraberdik. Günlük yazılarını ilk kez "Arka Pencere" başlığıyla orada yayımlamaya başladı. Geçenlerde yazılarını bir araya topladığı "AÇIK PENCEREDEN 2000Lİ YILLAR - 2, Portreler Ve Kültürel Değinmeler / Siyaset" başlıklı kitabını göndermiş.Bir de zarif not yazmış:"Bu yazıların ilk kelimesinin ilk harfinde vardın..." ........Anılar ne güzel...Benim de televizyon yaşamımda "ilk programımın ilk karesinde" Melih Aşık vardı.Melihin kitabı, "Omurgası dik, beyni ışıl ışıl, yüreği sıcak, hayata gülen, işlek bir bilekten" çıkmış. g.civaoglu@milliyet.com.tr Aşıkın sayfaları