Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BÜLENT Ecevit “Efsane Genel Başkan” olarak dün anıldı.
Yukarıda bir yerlerden CHP Genel Merkezi’ni izliyorsa Ecevit,“Yanılmamışım. DSP’yi işte bu nedenle kurdum” diye düşünmüş olmalı.
Aralık sonuydu.
Gece yeni yıla girilecekti.
Ecevit’lerin OR-AN’daki evlerindeydim.
Bir şişe iyi cins Fransız konyağı götürdüğümü hatırlıyorum...
Rahşan Ecevit, bize kuruyemiş eşliğinde konyak ikram etti.
“Bilmem, kuruyemişle mi içilir konyak” demişti.
Nasıl da sade ve doğaldı.
O günkü söyleşimizde “Yeni bir parti kuruyoruz, adı Demokratik Sol Parti (DSP) olacak” açıklamasını yaptılar.
Şaşırmıştım ve sormuştum:
“12 Eylül ihtilalinin kapattığı CHP’nin yerine kurulmuş olan SHP var, hepsi sizin çalışma arkadaşlarınız. Onların Genel Başkanıydınız. Neden yeni bir parti?”
Ecevit şu cevabı vermişti:
“Eski CHP’dekilerden hiç kimseyi istemiyorum. Yepyeni insanlarla sıfırdan yepyeni bir parti kuracağız.”
Şaşkınlığım artmıştı.
“Peki ama neden” soruma “Son zamanlarda bana çok çektirdiler. Beni dinlemiyorlardı. Kendi kafalarına gidiyorlardı” cevabını vermişti.
Büyük parti kurmak zor iş. Hem de çok zor.
Örgütü oluşturacak binlerce ismi bir araya getirmek, ofisler, telefonlar... Kira, elektrik, su ödemeleri...
Bu parayı nasıl bulmuşlardı?
Rahşan Hanım, düşüncelerimi sezmişçesine açıkladı.
“Her ilden bildiğimiz, tanıdığımız, güvendiğimiz isimler var. Onlara tek tek mektuplar yazıyoruz. Bülent’in emekli maaşıyla posta pullarını alıyoruz, mektupları yolluyoruz. Yardımcımız, sekreterimiz yok. Sadece mektuplaşarak epeyce mesafe aldık...”
Doğrusu bu denli amatörce bir çalışmayla iktidar olmak iddiasını taşıyan siyasi parti kurulacağını aklım kesmemişti.
Gene de onların şevkini kıracak bir laf etmemeye, yüz ve beden dilimden açık vermemeye özen gösterdim.
Nasıl da şevkli ve heyecanlıydılar.
Deste deste mektupları gösteriyorlardı.
“Zarflardan mucize çıkacağına” inanıyorlardı.
Tam bir “imece” çalışmasıydı bu.
İşte DSP böyle doğdu.
Gelişti...
Ve...
SHP (CHP)den tamamen apayrı ve yepyeni isimlerle iktidara yürüdü.
Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu gün OR-AN’daki evlerinde geçen o saatleri hatırlamıştım.
Emekli maaşıyla pullar alarak, Ecevit’in emektar yazı makinesinde mektuplar yazarak kurulan parti işte iktidara gelmişti.
Gerçekten bir mucizeydi bu.
Ecevit’leri kalbimin kapakçıklarıyla alkışlamıştım.
Bugünlerde bir kez daha “ileri görüşü nedeniyle” alkışlıyorum.
“CHP’nin iç kavgalar, hizipler, sürekli kurultaylar, parçalanmalar, yeni parti doğumları” geleneğinin değişmeyeceğini görmüştü.
Kasım 2011 Türkiye’sinde bakın 1980’li yıllarda Ecevit’in koyduğu teşhisin bir örneği daha yaşanıyor.
Partinin ortasında gene “cadı kazanı” kaynıyor.
Sanki 8 ay içinde genel seçimlere bu parti gitmeyecek!..

Haberin Devamı

ECEVİT’İN YOLU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “yolumuz Ecevit’in yolu” dedi.
Gazeteciliğimin ilk yıllarından başlayarak Ecevit’i yakından izleme şansım oldu.
Tanışıyorduk ama ilk sempati rüzgârını estirdiği akşamı hatırlıyorum.
İsmet İnönü’nün Başbakan olduğu ortak hükümette Bülent Ecevit Çalışma Bakanı’ydı.
Ankara ve İstanbul’dan milletvekili seçilecekken TBMM’ye -işçi kesiminin simgesi- Zonguldak’tan adaylık koyarak gelmişti.
“Grev, lokavt ve toplu sözleşme yasasını” çıkartmıştı.
Bu bir devrimdi.
Çalışanlar kesiminin yükselen yıldızıydı.
Dönemin görkemli sendikası Türk-İş genel kuruluna alkışlarla ve omuzlarda girmişti.
İşçi liderleri ona “yaşamınız boyunca sizin yeriniz genel kurullarımızın en ön sırasında daima olacaktır” diye seslenmişlerdi.
O günlerde Hukuk Fakültesi öğrencisi çiçeği burnunda genç bir gazeteciydim.
Dönemin dışişleri bakanından randevu almıştım, özel kalem müdürü odasında içerinin boşalmasını bekliyordum.
Hava kararmıştı.
Ansızın içeri Bülent Ecevit girdi.
Özel kalem müdürü “Hoş geldiniz sayın bakanım. Birkaç dakika içinde konuğumuz gider hemen sizi alırım” dedi.
Bülent Ecevit’in cevabı ne olmuştu dersiniz?
“Hayır. Güneri Bey’in randevusu daha önceden alınmış olmalı. Ben ise habersiz geldim. Ani bir görüşme ihtiyacı doğdu. Güneri Bey girsin. Sayın bakanla konuşsun. Ben sıramı beklerim.”
Utanmış ve şaşırmıştım, tevazu ve nezaketi hayran ediciydi.
“Rica ederim, siz buyurun efendim” diyecek oldum.
Bu arada Dışişleri Başkanı da kapıyı açmış, konuğunu uğurluyordu.
Ecevit’i görünce “Merhaba, hoş geldiniz” söylemiyle yaklaştı.
Onun ve benim ellerimizi sıktı.
Bülent Ecevit’i içeri almak istedi.
Ecevit’in utangaçlığı meşhurdur.
Yüzü kızardı. Beni de utandırdı.
“Güneri beyin randevusu daha önce.
Ben ansızın geldim, önce Güneri beyle konuşun, burada beklerim.
Sizi geç bırakmayacaksam, Güneri beyden sonra konuşuruz. Sizinle önemli bir konuyu paylaşmak istiyorum...”
Ve onun dediği oldu.
Dışişleri Bakanı ile mülakatımı yaptım.
Bülent Ecevit’e zaten sevgi duyuyordum.
Ama bu hareketiyle kalbimi avuçlarının içine almıştı.
O zamanlar Ecevit “ortanın solu hareketi” başlatmıştı.
Karşı çıkan kodamanlara ise basın “ortanın göbekçileri” adını takmıştı.
Ecevit, burunlarından kıl aldırmayan, “ortanın göbekçisi” kasıntı bakanlardan nasıl da farklıydı.
Bugünlere dönelim.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ecevit yolundaki” geleceği için siyaset falı açamam ama en azından “ikisinin nezaket ve tevazu özelliklerinin örtüştüğünü” söyleyebilirim.