Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Bir yabancı gözlemci Türkiye’ye gelse, “alternatif bakışı” çok farklı olabilir yapabilir.
“Demokrasiler arasında en olgunu Türkiye” diye yazabilir.
Öyle ya...
* Genelkurmay Başkanı internet ortamında muhtıra yazıyor, Cumhurbaşkanı seçimine ağırlık koyuyor.
Hükümet anında emekliye sevk etmediği gibi, aylar sonra görev süresi sona erdiğinde “üstün devlet madalyası” vererek taltif (iltifat) ediyor.
Ayrıca altına en lüksünden bir de zırhlı otomobil vererek “emekliliğinizde bunu kullanın paşam” diyor.
* Kendisine “hakaret ettiği” gerekçesiyle dava açtığı hakkında “yasa dışı yollarla hükümeti düşürmeyi amaçlayan örgütle ilişki” iddiasının hedefi olan ve kamu davası açılan komutanla aynı masada oturuyor.
TSK’nın tayin, terfi ve emeklilik kararlarını birlikte alıyor.
TSK’nın yeniden düzenlenmesi sorumluluk ve yetkisini paylaşıyor. Genelkurmay’ın üst düzey görevlerinden birine atanması kararına da imza koyuyor.
* Hakkında yakalama kararı olan komutan, terör örgütü PKK tarafından koyulan eylem sonrası olayın gerçekleştiği coğrafyaya gelen bakanı karşılıyor, bilgi veriyor. Gazetelerde, TV ekranlarında birlikte görüntüleri yayınlanıyor.
* Haklarında yakalanma kararı çıktığı günlerde bir dizi general ve amiralin -terfi etmeseler de- TSK’da göreve devam etmeleri kararında da imzası oluyor...
Burada yazılmayan daha bir dizi örnek var.
Türkiye’ye ilk kez gelen bir yabancı belki de şöyle düşünür: Tam tersten bakıldığında “demokrasi olgunluğu” diye de bir sonuca varabilir.
Bütün bunların yaşandığı birkaç hafta içi “asker vesayetinin” kırıldığı ve “sivil demokrasiye geçişin tarihi süreci olduğu” yolunda yayınlar ve söylemler de onu destekler!

Haberin Devamı

N’OLACAK BU GS’NİN HALİ

‘En demokrat’ Türkiye...

Galatasaray ile Bursaspor maçını Bodrum’da izledim...
Bodrum’un en lezzetli ızgara balıklarının yendiği “Gemi Başı”nda...
Balıkçı jargonunda “kuyruğu denizdeyken başı ızgaraya yatırılmıştı bile” diye anlatılan tazelikte lağos burnumdan geldi.
Gözüm TV ekranındaki yeşil sahada, ne yediğimi anlayamadım.
Üstüne, 2-0 yenilgi mideme löp diye oturdu.
Tamam...
Bursaspor sıradan bir takım değil. Süper lig şampiyonu büyük takım.
Diri topçular iyi kapanıyor, kontrataklara çabuk çıkıyor.
Tamam...
Bizim çocuklar da bir önceki hafta gene kaybettiğimiz Sivasspor maçındaki gibi dökülmüyordu.
Mücadele ediyordu.
Top kaybettiklerinde hemen basıyor sıkı markaja geçiyorlardı.
Tamam...
Top bizi sevmedi, üst üste kaç kez gol pozisyonunda ağları dalgalandıramadık.
Ama...
Bütün bunlara karşın ligin daha başında iki kez mağlubiyet ve 6 puanı vermek can sıkıcı.
Nedir eksik?
İstanbul dönüş uçağında GS eski başkanı Mehmet Cansu ile dertleştik.
İyi gitmeyen bir şeyler var ama ne?
“Kaleci” desen...
Bu çocuğun alınışına “iyi transfer” diye alkış tutmuştuk.
A Milli Takım’ın 3 hazırlık maçında ve “U” gruplarında oynadı. “Geleceği parlak futbolcular” arasında ilk sıradaydı.
Beklere gelince, Servet, Milli Takım’ın beki...
Ne var ki yer tutmakta zorlanıyor.
Lucas Neil geçen yıl iyiydi, bu yıl neredeyse göbeklendi.
Yani...
Eldeki malzeme kötü değil.
Fakat galiba onları diri tutmakta, konsantrasyonda ve takım oyunu oynamalarında problem var.
Zaten oyun içinde Neil ile kaleci Ufuk arasındaki tartışma gözlerimizin önünde oldu.
Bir de...
“Kamp yapmamak” sorunu yaşanıyor.
Rijkaard maç öncesi futbolcularını kampa almıyor.
Gece hayatları kontrolsüz kalıyor.
Galatasaray’ın en pırıltılı döneminde Fatih Hoca etkin bir disiplin uygulardı.
Kamp olmadığı gecelerde bile geceye akan futbolcular ilginç sürprizlerle karşılaşırlardı.
Örneğin...
Gittikleri mekânda, gecenin bir saati onlara içki ikramı yapılmıştı.
Garson o futbolculardan birinin kulağına eğilmiş “Fatih Hocamız gönderdi, onun ikramı” demişti.
Ve...
Futbolcuların tümü mahcubiyet içinde yanındakilerden izin isteyip mekânı terk etmiş, doğrudan evlerinin yolunu tutmuşlardı.
Tabii...
Fatih Terim’in ikramı olan içkiye “ellerini bile sürmediklerini “ belirtmeme gerek yok.
Rijkaard Uzakdoğu mistik disiplinlerini, meditasyonu seven bir adam.
Burası Türkiye...
Etkisi olmaz.
Bir de Arda sorunu var.
Zaman zaman oyundan kopuyor.
Suratı asık.
Kafasında başka yerlere gidip geliyor gibi.
Allahın fizik, ruh ve zekâ olarak özenle yarattığı bu çocuk kırgın.
Tribünlerin onu kucaklaması, teşvik etmesi gerek.
Romanya maçındaki Arda’yı gözünüzün önüne getirin...
Son maçtaki Arda o Arda mı?
Neredeyse hepsinde böyle psikolojik fay kırıkları hissediliyor.
Hangisini sayayım...
Dünya Kupası’ndaki Elano bu Elano mu?
Aslanları özlüyoruz...