Türkiye için "Kerkük - Kıbrıs hattı" önümüzdeki "en uzun 10 yılın" ekseni. Türkiye'nin geleceği bu "duyarlı eksen" etrafında oluşacak.
Bir görüşe göre, o eksen, ikinci "Sakarya hattı" gibi görülmelidir.
Sakarya hattı, Mustafa Kemal'in söylemiyle "hat - ı müdafaa" idi. Kırılsaydı, tarih değişebilirdi.
Enver Paşa'nın geri dönüşü ile başlayacak "macera" sürecinden tutunuz, "sath - ı müdafaa"ya kadar uzanacak bir altarnatif tarih oluşacaktı. O görüşte olanlar "Kerkük - Kıbrıs hattına" da "İkinci Sakarya hattı" teşhisini koymaktalar.
"Kerkük - Kıbrıs hattının kırılması, öngörülerden çok farklı bir alternatif tarih yazımını başlatır" uyarısında bulunuyorlar.
Uyarıyı yapanlar yurtsever ve deneyimli isimler.
Uyarıları, sinir uçlarından beyne, "acı sinyalleri" gönderiyor.
Ancak...
Durum, keşke, "Sakarya hattı kadar net olsa..."
O zamanlar, seçenekler, hiç kuşkuya yer bırakmayacak kadar açıktı.
Çözüm, "silah namlusunun ucunda" idi.
"Sakarya hattı düşmeyecek, tam tersine, hattın ötesine geçilecek ve ülke işgalden kurtarılacaktı."
Diplomasi masasına "galip devlet" statüsüyle oturulacaktı.
Oysa...
"Kerkük - Kıbrıs hattında çözüm artık namlunun ucunda değil.
Galip devlet statüsünü Türkiye, hem KKTC ile hem de PKK'nın belini sınırların içinde kırarak, sınırların ötesindeki Irak'ta ise güvenlik kuşağı oluşturan silahlı kuvvetlerinin varlığıyla - bir bakıma - zaten elde etmiş.
Fakat...
Çözümün kimyası, gene de karışık.
Formül, süngüyle yazılmıyor bu kez."
Gene de, "İkinci Sakarya hattı" değilse bile, "Kerkük - Kıbrıs çizgisi - alternatif tarih yazdırabilecek - duyarlı hat" olarak görülmelidir. Bu bağlamda sinir uçlarına verilen uyarılar doğru olabilir.
Kerkük, yeni ve geçici Irak Anayasası'na göre, şimdilik fedaral devletin coğrafyasında...
Ama...
Kürt özerk idaresinin liderleri, bu kenti, yönetimlerinin merkezi yapmak kararını açıkladılar. 2005 yılında "plebisit" düzenlenecek. Halkın çoğunluğu, bu kentin "kalıcı aidiyetini" belirleyecek. Şimdilik, Türkmenler çoğunlukta görünmekteyse de kentin demografik yapısı hızla değişiyor.
Üzerlerinde baskı olan Türkmenler kaçırılıyor... Örneğin daha yenilerde Türkmen Cephesi ana karargahı bile basıldı. Evlerinde, işyerlerinde yaşayan sivil Türkmenlere yapılanlar tahmin edilebilir.
Sadece "zor" yöntemleri değil...
Öte yandan... Kuzey Irak Kürt yönetimine, Dohuk, Süleymaniye, Erbil ve Kerkük'ün kalkınması için verilen paralar da oluk oluk, sadece Kerkük'e akıyor. Arsalar, evler alınıp gelen Kürtlere veriliyor. Kentte Kürt nüfus artıyor.
Hedef... "Plebisit için Kürt çoğunluk oluşturmak..."
Bu yapılanma sağlandığında... Eğer bugünkü "yaratıcılığı olmayan" politikalar sürerse, oradan, sınırın bu tarafına neler yansıyacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
Bir başka açıdan bakılırsa...
Toprak bütünlüğünü savunan Arap kanadı, Anayasa'da İslam kaynaklı hukuka gönderme yaptırtıyor... Kürt Özerk Yönetimi ise "kalıcı Anayasa'da böyle bir din devleti hükmü yer alırsa, Federasyondan kopacağının" işaretini veriyor.
Türkiye, hangi tercihten yana ağırlık koyacak?
Kerkük merkezli ve Irak çaplı karışıklık yumağına bu, sadece simgesel bir örnek.
Kıbrıs da öyle...
Hattın diğer ucu da elbette düşmesin. Eksen kırılmasın...
Ama "çözümsüzlük çözümdür" politikasıyla elde tutmak da, elinde bomba gezdirmek gibi...
Çok geçmeden patlayacağı görülüyor.
......
Sonuç...
"Yaratıcı politikalar üretmek gerek."
Mevlana'nın hikmetinden bir türev...
"Dünde kalıyor, düne ait olanlar artık..."
Önümüzde en uzun 10 yıl görünmekte.
Türkiye'nin AB üyeliği yolculuğundan, Büyük Ortadoğu Projesi'yle bu coğrafyanın yeniden oluşturulmasına kadar, yazgımızı belirleyecek en uzun ve zorlu 10 yıl...