Anneler Günü... Bu sabah da bahçeye çıkıp Manolya ağacım Melahat Hanım'ın yapraklarını okşayacağım.
Babam, anneme "manolyam" derdi.
Onu kaybettikten sonra bir manolya fidesi kazandı bahçe.
Yıllar geçti... Büyüdü... Sarışın bir Boşnak kadını olan annem gibi uzun boylu oldu.
Sanırım daha önce yazmıştım.
Annem, daha kısa olan babama "selvi boylum" diye takılırdı.
Onu kaybettiğimizde selvi ağacı da dikilmişti bahçeye.
İkisi yanyana.
Yaşamlarındaki gibi hep elele...
Bu Anneler Günü'nde de gençler, binlerce ağaç dikecekler.
Ben ise bahçeye bir gül fidesi dikeceğim. Kaybettiğim ana yarısı Sevgi ablam için.
Yeryüzü meleklerini "su damlası" söylemiyle sezebilirdi. Ona "gülücüklerinin, yüzünde ve tombul diz kapaklarında gamzeli gül gibi açtığını" söylerdik.
Bahçedeki gül fidesinin adı Sevgi olacak.
Anneler Günü'nde vitrinler, anneler için hediyelerle donanmış. Pastacılarda özel tadlar sunulmakta.
Otellerde, restoranlarda, cafelerde anneler günü "branchları" düzenlenmiş.
Annelerin gözünde hala çocuk olanlar, bugün annelerle hatta anneannelerle birlikte olacaklar.
Anneler, çocuklarını İstanbul Kukla Festivali'ne götürüyorlar.
Torun İra'da kukla izleyecek. Çığlık çığlığa bana "Gün Dede" diye gördüklerini anlatacak.
Çok özel kızım artık pır pır ettikten sonra "mini mini bir kuş"u şimdi o da söylüyor. Bir gün o da pır pır edecek.
Bu güzel gün için neden "annelik" bağlamında başyapıt sayılabilecek filmler gösterilmez?
Örneğin...
Karanlıkta Dans...
Altın Palmiye ödülünü almıştı. En iyi yabancı film dalında oscara aday gösterilmişti.
Dünyaca ünlü şarkıcı Björk bu filmle en iyi oyuncu ödülünün sahibi.
Filmin müzikleri biber serpilmiş sıcak bal damları gibiydi.
Film de öyle... Yüreklerimizi tatlandırırken, yaktı da...
Amerika'ya göç eden genç bir Çek kadını ve kızının öyküsü...
Genç kadın kör olmak üzeredir. Dünyayı alacakaranlıkta görür. Genetik olarak kızında da aynı hastalık vardır.
Genç kadın gecenin geç saatlerine kadar "perde inmiş gözleriyle" fabrikada fazla mesai yapar. Amacı "para biriktirip ABD'de, kızına çok pahalı olan göz ameliyatını yaptırmak, birkaç yıl sonra onun da kör olmasını önlemek."
Genç kadın "müzik iç sesiyle" şarkılar ve "hayal danslarla" bir bakıma transa geçerek acılara direnebilir.
Fakat kızının ameliyat paralarını biriktirdiği kutu, ev sahibi tarafından çalınır.
Sonu idam cezasına giden bir anne dramı...
Bir diğeri... Almadovar'ın "Annem Hakkında Her Şey" filmi.
Bir ana düşünün... Oğlu ile birlikte... Oğlunun en beğendiği tiyatro artistinin tiyatro çıkışını beklemekte.
Ve... O anda bir kaza... Oğlunu kaybediyor.
Film oğlunun annesi için tuttuğu güncedeki satırlarla örülmüş.
Anne, bu olayla birlikte tiyatro dünyasına giriyor. O ortamda oğlunu yaşattığını hissediyor.
Sonra... Gene o ortamda burjuva ailenin terk ettiği AIDS'li bir genç kızı tanıyor.
Bakımını ve anneliğini üstleniyor.
Evet... Anne olmak için "doğurmuş" olmak ön koşul değil.
Geride kalan perşembe Milliyet'in Yılın Sporcuları gecesinde Esra'yı tanıdım.
Derin ve sevecen bakan mavi gözlü bir melek. Sarı saçlarının süslediği yüzü porselen bebek kadar güzel Esra'yı...
14 yaşındaydı.
Yaşama umutla bakma çağındaydı.
Ama... Tekerlekli sandalyedeydi.
Omurilik felçi geçiren diğer genç arkadaşlarıyla beraberdi.
Ona "prensesimiz" diyorlar.
Hep birlikte fotoğraf çektirdik.
Tutkusu tekerlekli sandalye ile tenis oynamak.
Bu takımın başında - neredeyse - tüm yaşamını özürlüleri tenis oynatmaya adamış Bayan Milanka var.
Doğurmadığı çocukların "en" annesi...
Milanka'lar için de bahçeye bir fide dikmeliyim. Yaz kış yapraklarını dökmeyen bir çam fidesi...
Kalbimi okşayan enginarların fidesini de yaşatmayı becerebilir miyim?