Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün siyasete kepenk kapattım.
Mesleğimizin kaybı Erol Simavi’yi yazacağım.
Haziran “uzayın kara deliği” gibi...
.......................
Erol Bey’i ilk kez Selimiye Kışlası’nda görmüştüm.
12 Mart döneminin sıkıyönetim komutanlığı basın ve halkla ilişkiler bürosunda görevli asteğmendim.
Komutanla görüşecekmiş.
Bizim bölümün salonunda bekliyordu.
Şıktı... Balıkçı yakalı siyah kazak üzerine kaşmir olduğu gözle bile fark edilen gri ceket, siyah pantolon...
Çay ikram etmiştim.
Sonraları benim genel yayın yönetmeni olduğum gazetenin patronu merhum Kemal Ilıcak’ın davetlerinde zaman zaman beraber olurduk.
Bir ara hemen hemen her akşam müdavimi olduğu Hilton’un barında buluştuk.
Konumuz Erol Bey’in sahibi olduğu Hür Holding’in koordinatörü olmam ve Hürriyet’te de yazı yazmamdı.
Olmadı ama Erol Bey’i yakından tanımak güzeldi.
Sohbeti tatlıydı.
Duygusaldı.
Onun gösterdiği yakınlığa rağmen “gereken saygı mesafesini koruyabilmek olgunluğunu” arardı.
3 ortağından biri ve genel yayın yönetmeni olarak Güneş gazetesini yayımladığımız süreçte oldu asıl yakınlaşmamız.
Hürriyet tarafından dağıtılıyordu ama Hürriyet’ten fazla satıyordu.
Erol Bey bundan hiç rahatsızlık duymadı.
Hatta...
Zaman zaman birlikte yemeğe çıktığımızda “Hürriyet’ten daha fazla Güneş’ten kazanıyorum” derdi.
İdare’den kimilerinin “Efendim, Güneş’i tezgah altlarında tutturalım, satışını düşürelim” gibi önerilerine “Beni ahlaksızlığa saptıramazsınız” diye cevap verdiğini dinlemiştim.
Değil böyle etik dışı, bel altı vuruşlar...
Tam tersine, sıkıştığımızda bir sonraki ayın gazete satış gelirine mahsuben yüklü avanslar da aldığımız oldu.
.......................
Gazeteciliği iyi bilir, gazetecinin karatını iyi ölçerdi.
Gururluydu, cesurdu, iktidarlara temenna çakmazdı.
Onunla ilgili bir anımı da yansıtayım:

Dönemin Başbakanı Turgut Özal, Harbiye’deki orduevinde Hürriyet ve Sabah gazeteleri sahiplerine bir akşam yemeği vermişti.
Sabah’ın sahibi Dinç Bilgin beni de götürdü.
Davetin nedeni az sonra anlaşıldı.
Günaydın gazetesini Haldun Simavi’den satın alan ve Hürriyet’ten yaptığı bazı transferlerle Erol Simavi’yi kızdırmış olan Asil Nadir de davetliymiş.
Amaç onu “manen” Bab-ı Ali patronlarına kabul ettirmekmiş.
Özal Hürriyet ve Sabah’a kızıyordu.
Asil Nadir’in medyada büyümesini istiyordu.
Yemeğin ortalarında Asil Nadir gelip masaya oturunca, hislerini hiç saklamayan Erol Bey bozuldu.
Özal’a “Bana müsaade” deyip masadan doğruldu.
Daha Özal, Erol Bey’i kolundan tutup “Nereye gidiyorsunuz, daha konuşacaklarımız var” gibi şeyler söylerken, Asil Nadir söze girdi:
“Efendim, lütfen gitmeyin, bu şerefi yaşamak için çocukluğumdan beri yıllardır bekliyorum” dedi.
Erol Bey duraladı.
Asil Nadir devam etti:
“Ben daha küçücük çocukken, babam bir torbaya Kıbrıs toprağı koydu. İstanbul’a geldik.
Elimden tuttu. Babanız muhterem Sedat Simavi’nin mezarına götürdü.
Torbayı bana verdi.
‘Oğlum, biz Kıbrıslılar bu büyük insana çok şey borçluyuz. Kıbrıs’ın toprağı ona şükranımızdır’ dedi.
Ben de Kıbrıs toprağını babanızın mezarına serptim.
Siz bize muhterem babanızın hatırasısınız.
Lütfen gitmeyin, sizinle beraberliğin şerefini esirgemeyin.”
Dedim ya, Erol Bey duygusaldı.
Gözleri buğulandı, “Beni zayıf yerimden yakaladın, konuşalım bakalım” dedi.
Sonrasında daha başka konuşmalar da geçti ama şimdilik bu kadarı Erol Bey’i anlatmak için fikir verir.

.......................
Erol Bey’e rahmet, ailesine, Hürriyet gazetesi camiasına başsağlığı diliyorum.