Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bazı cümleler beyine kazınarak yazılır.
Bu yazıda öyle birkaç cümle yansıtacağım.
"Türkiye'nin kendi evinin içini temizleyememesi, dış politikada da etkisini gösterdi.
Diğer ülkeler ile ilişkilerinde Türkiye daha çok izole ve zenofobik oldu."
"Zenofobik";yabancıdan çekinme, yabancıya tepki davranışı anlamına geliyor.
Ne yazık ki...
Bu iki konuma itilmekteyiz.
Avrupa ve şimdilerde ABD, komşumuz Yunanistan, hatta Suriye ve İran...
O kadar burnunu içişlerimize sokmaya başladılar ki, artık zenofobik tepkilere yönelmekteyiz.
Bunun bir sonucu ise, gittikçe yalnızlaşmaktır.
Yani "izole" olmak.
Bunda bir neden Türkiye'yi yıpratmak çabaları ise...
Bir diğer neden de yıllardır evin içini yeterince düzenleyememiş olmamızdır.
AİHM'
nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) artık Güneydoğu bağlamında kendisine yapılan bireysel başvuruları "önce iç hukuk yollarının tamamının tüketilmiş olması" şartını aramaksızın kabul etmesi ve sonuca bağlaması düşündürücüdür. Bunda elbette karanlık tezgahların etkileri de var, ama, evin içi faktörünü de ortaya koyuyor.

Hukuka infaz

Gerçekten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, "AİHM'nin kendisine bireysel başvuruları kabul etmesini ve görüşmesini, ilgili ülkedeki bütün iç hukuk yollarının tüketilmiş olması" koşuluna bağlamıştır.
Yani, Yargıtay'ın kesinleşmiş kararından sonra bireysel başvuru dosyasını kabul edebilir. Görüşür. Hükme bağlar.
Ancak...
Sözleşmenin ilgili maddesini yorumlayan AİHM içtihadı ise, "beklemekle bir sonuç alınamayacağı kanısının hasıl olması halinde, davaya bakılabileceği" yolundadır..
İşte, Güneydoğu'dan yapılan bireysel başvuruların doğrudan kabul edilmeye başlanmasının dayanağı - tartışmalı da olsa - bu içtihad.
Şöyle durumlar var:
İşkence ya da buna benzer bir konuda, bir devlet memuru hakkında dava açabilmek için Devlet Memurları Kanunu'na göre üst makamların onayı gerekiyor.
AİHK'na göre genellikle bu onay verilmiyor.
Susurluk Skandalı da dahil, pekçok konuda Türkiye'de hepimiz İttihat Terakki döneminden kalma bu yasanın değişmesi gerektiğini savunduk.
Bir diğer sorun ise 10 - 18 yıldır sürmekte olan sıkıyönetimden devralınmış davaların varlığı.
İşte bu ve benzeri nedenler, Türkiye'yi AİHM'nde zorlamak... Avrupa'dan dışlamak... İnsan hakları temelinde Batı'nın duyarlığına karşı bizi zenofobik tepkilerle izole olmaya itmek isteyenlerin değirmenlerine su taşıyor.

Çözüm

Nitekim, AİHM'de bir içtihat oluştu.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin beklemekle bir sonuç alınamayacağı durumlar yolundaki hükmüne dayanarak AİHM, Güneydoğu bağlamındaki bütün bireysel başvuruları koşulsuz kabul ediyor. Yitirdiğimiz davalarda tazminat ödemelerini eksiksiz yapıyoruz.
İtirazlarda bulunuyoruz.
Ama, o başka, ödeme başka.
Peki ne yapmalıyız?
Davaları süratle sonuçlandırmamız gerek.
10 - 18 yıldır süren davalar, Türkiye adaleti için, haketmediği eleştirilere çağrı yapıyor.
Ayrıca, bireysel hakların önünü tıkayan, köhnemiş Devlet Memurları Kanunu'nun da mutlaka değişmesi gerek.
Bunları yapmazsak, aldığım izlenim o ki... Şimdilik sadece Güneydoğu bağlamında başvuruların koşulsuz kabul edilmesi, giderek Türkiye'nin her yöresinden, her konuda, bütün başvuruları kapsayacak genişliğe ulaşabilir.
Bunu hem bir alarm, hem de hadisenin sadece Türkiye'ye özgü olmadığını belirten bir örnekle vurgulayayım.
Bütün bireysel başvurularda iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu İtalya için de kaldırıldı.
Çünkü, İtalya'da da davalar çok uzun sürüyor.

Not(1): Kaynak: Katherine A.Wilkens, (1998), Turkey Today. NY: Headline series. Foreign Policy Association
Not(2): Başbakan'ın Güneydoğulu milletvekilleriyle görüşmesi gerektiği yolundaki fikir, aslında eski Büyükelçi ve Bakan İlter Türkmen'e aittir. İtalya'dan telefonla yazı yazdırılırken oluşan isim yanlışlığını düzeltiyorum. Türkmen, ayrıca bu formülü, Türkiye'deki bütün Kürt kökenli milletvekilleri kapsamında önermekte.




Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr