YUNANİSTAN'ın Ulusal Günü bağlamında verilen kokteyle, Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı'nın katılmış olması, bir "jest" oldu.
Ama...
Hükümetten, ne Başbakan, ne de bir bakan vardı.
Dışişleri Bakanı da katılmadı.
Hükümeti, sadece, Yunanistan'dan Sorumlu Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İnal Batu'nun temsil etmesi uygun görüldü.
Nedeni...
"Karşılıklılık" ilkesi.
Türkiye'nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı davetine Yunanistan da, müsteşar yardımcısı düzeyinde katılmış.
Şimdi...
Bu nasıl protokol perhizidir?
Eğer, Genelkurmay Başkanı'nın da katılması gibi bir büyük jest gerekli idiyse, bu hükümet kanadında da en üst düzeyde sürdürülmeliydi.
Bir yandan Genelkurmay Başkanı...
Yani, devlet protokolünde Başbakan'dan ve Dışişleri Bakanı'ndan da önde gelen bir isim.
Öte yandan, bakan değil, müsteşar değil, müsteşar yardımcısı.
İnal Batu, çok değerli bir büyükelçidir.
Dışişleri Bakanlığını da çok iyi yapacak kişisel yeteneklere ve saygınlığa sahiptir. O ayrı...
Ancak, burada devlet politikasındaki koordinasyon topallığına ve sahipsizliğine dikkati çekmek istiyorum.
O zaman, Kinkel'in ziyareti bağlamında yaşanan skandal doğaldır.
Çünkü...
Herkes ayrı bir çorba pişiriyor.
DİPLOMASİNİN en üst noktalarına kadar gelmiş bir deneyimli politikacı, şöyle diyordu:
"Çiller'i hiç sevmem... Bunu bilirsiniz.
Diplomasiyi de bilmediği bir gerçek.
Ama... Türkiye Dışişleri, bakanına lezzeti, kıvamı yerinde bir Avrupa çorbası hazırlamıştı.
Kinkel, bundan bir kaşık alacaktı...
İyi şeyler söyleyecekti.
Türkiye'ye Avrupa yolunun açıklığını vurgulayan birkaç güzel söz...
Yeni şeyler değilse de, Apeldoorn'da atılan adımları geri çekmeyecek sözler.
Kinkel, Kohl'a rağmen Türkiye'nin Avrupalı olması için samimi tavırlar koyan bir Dışişleri Bakanı.
Çiller'e, Dışişleri'nin tecrübeli kurmayları tarafından hazırlanan bu çorba, daha Kinkel tatmadan, Necmettin Erbakan tarafından ekşitildi.
Kinkel de, yüzünü buruşturup, - Türkiye, görünür bir gelecekte Avrupa Birliği'ne üye olamaz - dedi.
Hadise bundan ibarettir."
GERÇEKTEN şu olanlara bakınız...
Kinkel, hükümetin Türkiye'ye en yakın iki bakanından biridir.
Her yaz Ayvalık'taki evinde tatilini geçiren... Türk dostlarıyla sabahtan denize açılıp, balık, rakı, piyaz, kavun ve beyaz peynir muhabbetini sürdüren eski Çevre, şimdiki Bayındırlık Bakanı ile birlikte Türkiye'yi Avrupa'da tutmanın zorlu mücadelesini yürütmektedir.
Apeldoorn'da Türkiye'ye Avrupa kapısını aralayan karar sonrası, Türkiye'ye gelmektedir.
O kararın alınmasında da büyük katkısı vardır.
Beklediği... Haklı olarak, bu çabanın vefa ve sempati rantıdır.
Ve işte böyle bir ortamda Erbakan, Refah Partisi'nin grup kürsüsüne çıkıyor...
"Federal Almanya Dışişleri Bakanı Kinkel'in, Türkiye'ye geleceğini...
Öyle - kalk buraya, kalk oraya - denilemeyeceğini öğreneceğini...
Bunun böyle gitmeyeceğini göreceğini" söylüyor.
"Onlar başlarını öne eğecekler. Türkiye'ye hak ettiği saygıyı gösterecekler. Bunu Kinkel de hissedecek" diyor.
HABERİN, Alman DPA Ajansı tarafından geçilmesinden sonra, çömlek patlıyor.
Kinkel, bakanlığı aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan açıklama istiyor.
"Eğer, şahsına dönük böyle bir beklenti varsa, seyahatini iptal edecektir. Roma'dan, doğrudan doğruya Almanya'ya geçecektir."
Ankara'da Dışişleri birbirine giriyor... "Eveleme... Geveleme... Suya tirit" kısa bir bildiriyle "Erbakan'ın sözlerinin kişisel olarak Kinkel'i hedef almadığı" açıklanıyor.
Kinkel, bunun üzerine Ankara ziyaretini gerçekleştirmeyi kabul ediyor.
Ama, ortam elektrik yüklü.
Nitekim Kinkel, daha ilk resmi açıklamasında Dışişleri Komisyonu Sedat Aloğlu'nun yanında, kelimeleri mermi gibi fırlatıyor:
"Kızgın değilim, fakat açık konuşalım.
Buraya Federal Almanya Dışişleri Bakanı olarak başımı eğmeye ve özür dilemeye gelmedim.
Avrupa Birliği'ni temsilen de böyle bir şey yapmıyorum..."
Türkiye'ye en yakın olan Avrupalı Dışişleri Bakanına hiç yoktan kızılması, ona özen gösterilmemesi yanlıştı.
Çanak tutulmuştu.
Alınan cevap doğladı.
Kinkel, hızını alamadı... Daha sonraki toplantıda Çiller'in gözüne baka baka "görünür gelecekte Türkiye'nin Avrupa'da yeri yoktur" dedi.
Kinkel de, kantarın topuzunu kaçırdı.
O arada... Çiller'in yüz adaleleri donmuş gibiydi.
Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşımayı siyaset misyonu olarak ilan eden bir siyasetçi için, "yolun bittiği andı."
Bu kez o da "Avrupa'ya giden Dışişleri Bakanları'nın başları eğik değildir" demek zorunda kaldı.
Peki bütün bunlar neden?
Diplomasi mi yapılıyor, omurga röntgeni mi çektiriliyor?
İkisinin de faturası Türkiye'ye.