Sevgililer Günü yaklaşıyor. Şeffaf Oda’da bu hafta Sevgililer Günü’nü kutluyoruz.
Kalbe Kiralık Aşklar ve Aşk Yolcusu’yla...
Ferhat Göçer’in albümü ve Bahar Feyzan’ın kitabı.
Ferhat Göçer’den Güller ve Dudaklar şarkısıyla başlıyoruz programa...
Güller ve mumlardan oluşan dekorumuzla...
Ferhat Göçer’den mini bir konser.
Ferhat’ın sesi ılık bal gibi akıyor.
Aşk yolcusu
Bahar Feyzan, İkinci Dünya Savaşı’nın en utanç verici trajedilerinden biri olan Struma Faciası’nı ve Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye kaçan iki Yahudi’nin aşkını anlatıyor Aşk Yolcusu adlı romanında...
Nefes kesen bir aşk hikâyesi...
Bahar Feyzan kitabını iki erkeğin ağzından yazmış.
Şöyle anlatıyor:
“İzak’ı anlatırken İzak; Kemal’i anlatırken Kemal oldum. İzak, Mehmet Günsür kadar duru ve gülümsemesi sıcak bir adam. Kemal ise Kenan İmirzalıoğlu kadar heybetli ve sert görünüşlü ama bir o kadar hassas.”
Bahar’ın kitabını okumak isteyenlere bir öneri...
Erken başlayın aksi halde uykuyla mücadele etmek zorunda kalabilirsiniz.
Su gibi akıyor...
TASARIMDA KÜRESEL ÖDÜL...
Victoria & Albert dünyanın en önemli müzeleri arasındadır. Victoria & Albert’in 2 yılda bir düzenlediği Jameel Prize adlı ödülü bu yıl Dice Kayek’e verildi. Bu ödül ilk kez bir moda tasarımına verilmiş oluyor. Dice Kayek, Ece ve Ayşe Ege tarafından 1992’de Paris’te kurulmuştu. Ödülü “İstanbul Contrast” koleksiyonu ile aldı. Esma Sultan da bu bağlamda bir kutlama yemeği vardı. Demet Müftüoğlu’nun “İstanbul’74”ünün düzenlediği gece, koleksiyonun yansıttığı İstanbul derinliğiyle örtüşüyordu. Keyifli bir geceydi. Kadehler sık sık “başarıya” kalktı.
Bir yanımda Ece, öte yanımda Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Muriel Domenach vardı.
Başkonsolos da henüz 4 aydır Türkiye’de olduğu halde Türkçesini hayli ilerletmiş.
Ödüle dönelim.
“İstanbul Contrast” şık bir kitap haline getirilmiş. Koleksiyonun bütün parçaları fotoğraflanmış. Anlatım, Elif Şafak’tan...
Ayşe’ye “koleksiyondan en çok hangi tasarımı sevdiğini” sordum. Hiç tereddütsüz cevap verdi: “Ayasofya...”
Koleksiyon nisan sonlarına kadar Victoria & Albert Müzesi‘nde sergilenecek.
Sonra da bir dizi ülkede...
Gerçekten gurur verici bir başarı.
Mama Shelter’da baba ve oğul Trigano Genel Müdür Meti ve İnci Ogan ile...
ANA?KUCAĞI OTEL
DÜNYA turizmine 3 nesil Trigano’lar imza atıyor. Büyükbaba Gilbert Trigano döneminin en büyük yaratım projesi olan Club Med’i kurmuştu.
II. Dünya Savaşı henüz bitmişti.
Savaşın yaraları sarılırken ekonomiler kendini toparlamaya çalışıyordu.
Genç Gilbert deniz kenarında doğanın kucağında çadırlardan oluşan ilk Club Med köyünü kurdu. Açık büfe...
Çalışanların da konuklarla birlikte eğlendikleri konfordan çok neşe fışkıran yaşam tarzı sunan bu yeni tarz çok tuttu. Yıllar içinde Club Med’ler gelişti, dünyaya yayıldı. Gilbert 1945’te Bursa asıllı Türk olan Simone Sabah ile evlendi.
Ardından yönetim oğlu Serge Trigano’ya geçti. O da büyük başarılara imza attı.
Sonra Club Med el değiştirdi.
Serge Trigano küçük oğlu Jeremie Trigano ile birlikte Mama Shelter oteller zincirini kurdu.
Paris, Marsilya, Bordo, Lyon...
Ardından Tayfun Demirören ile birlikte Demirören ailesinin sahibi olduğu Beyoğlu’ndaki Mama Shelter... Mama Shelter’ler tıpkı Club Med’ler gibi bir anlayışla oluşmakta. Örneğin...
Beyoğlu Mama Shelter’a girdiğiniz anda bir tatil köyüne adım atmış gibisiniz.
Neşe aurası kucaklıyor. Dekorasyon keyifli, sımsıcak. Philip Stark imzalı.
Yemekler gerçekten değişik lezzetlerle damaklara öpücükler konduruyor.
Müzik “anı yaşa, hiçbir şeye geç kalma” duygusunu yaşatıyor. Baba ve oğul Trigano’larla bir kahve içimi söyleştik. Bu arada belirteyim ki oğul Trigano’nun da eşi bir Türk. Oteli yöneten Meti ise Club Med köylerinin ilk Türk şefi.
Mama, malum anne demek.
Shelter ise “sığınak...” Yani...
Konuklar kendilerini “ana kucağında” hissetmeleri için tasarlanmış.
Akşam saatleri yemek öncesi barda içki ve güzel yemeğe eşlik eden müzikle İstanbul’un belki de en çok uğranan mekânı.