Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

SEÇİLMİŞ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan -farkında veya değil- Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun siyasal imajının parlamasına katkıda bulunuyor.
Adli yılın açılış törenine “Barolar Birliği Başkanı’nın gelmesi halinde ben gelmem” tavrını sürdürmesi bunun son örneği.
Metin Feyzioğlu’nu kendisinin bulunduğu kefenin karşısındaki kefeye koyduğu gibi bir algı üretti.
Haliyle...
Erdoğan’a karşı kesimin gözünde -giderek- Metin Feyzioğlu’nu “muhalefet simgesi” haline getirmekte.
CHP çalkantısı sürerken “yakın” değil ama “uzak” da olmayan bir gelecekte Feyzioğlu “muhalif toplum” psikolojisinin tercih seçenekleri basamaklarından tırmanıyor.

İKİ GÖRÜŞ

BİR bakış açısı şöyle:
Herkes kendince doğru olanı yaptı.
Yargıtay zirvesi yargının diğer ayağını oluşturan savunmanın adli yıl açılışında temsil edilmesi kararını verdi, elbette savunmayı Barolar Birliği Başkanı olarak temsil eden Metin Feyzioğlu konuşma yapmalıydı.
Dönemin başbakanı olarak Erdoğan ise daha önce “Feyzioğlu adli yıl açılışında olacaksa ve konuşacaksa kendisinin gelmeyeceğini” açıklamıştı.
Sözünden dönmemesi durumun ve tabiatının gereği...
Bir başka görüş açısı ise “Erdoğan’ın bu söyleminin başbakanlık dönemine ait olduğu... Yeni konumunun ise Anayasa’da düzenlenen tarafsız cumhurbaşkanı tanımı nedeniyle Türkiye’nin bütün yurttaşlarını ve kurumlarını kucaklaması” gerektiğidir.
Bunu nedenle Feyzioğlu’nun konuşacağı adli yıl açılışına gelmesi ve kürsüye çıkması Çankaya sürecinde anlamlı bir açılış olabilirdi.
.......................
Her iki görüşünde gerçekçi olduğu söylenebilir.
Ancak...
Yazının başına dönersek, seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan, Metin Feyzioğlu’nun olası siyaset kariyerine gene katkıda bulunuyor.
Hele...
Feyzioğlu’nun CHP’ye bu kurultayda değil ama sonraki kurultaylarda potansiyel genel başkanlığından söz edildiği dikkate alınırsa bu katkı önemsenmeli.

Haberin Devamı

BU NASIL GALATASARAY?

PAZARTESİ gecesi sahadaki Galatasaray’ı izlerken karışık duygular harmanında savruluyordum.
Sevgi, tutku, umut kırıklığı...
“Tırsık” futbolun bendeki eziklik hisleri.
Açıkçası Fener “çok iyi” değildi ama bizimkilerden açık ara “iyiydi.”
Zaten Hıncal Uluç’un son Galatasaray yazıları beklenti çıtamı düşürmüştü ama Muslera’nın kurtarışları ve biraz da şansla 120 dakika beraberlikle bitti.
Penaltılara geçildi.
Kalbim “Galatasaray penaltılarda alsın” diyordu.
Vicdanım “Haksızlık olur” diye cevap veriyordu.
Penaltılarda 120 dakikanın daha fazla hak etmiş olanları Süper Kupa’yı kaldırdılar.
Kutlarım...
Bu derbi umarım ki Galatasaray’ı yönetenlere önümüzdeki haftalar için bir ders olsun.
Yoksa bu haliyle Galatasaray’ın ligde ve Avrupa Şampiyon Kulüpler karşılaşmalarında işi çok zor.
Hiç değilse antrenmanlarda “Bu maç penaltılara da gidebilir” ihtimal hesabıyla 5 futbolcuya yüzlerce kez penaltı attırılmamış mı?
Tribünde maçı izleyen Fatih Hoca’nın kafasından geçenleri keşke okumak mümkün olabilseydi.
Her neyse...
Son haftaların güzel ve vefa yansıtan iki olayına işaret edeyim.
1- Türk futbolunun anıt ismi Fatih Terim adının bir stada verilmiş olması.
2- Beşiktaş’ın efsane başkanı merhum Süleyman Seba’ya gösterilen, başta BJK tüm kulüplerin saygı ve sevgi seli.
.....................
Bir de çok üzücü olay.
Türk tıbbının en büyük isimlerinden, elleri kadar yüreği de altın Prof. Dr. Birgün Sönmez’e sıkılan kurşunların acısı tenimizdedir.
Hocaya yürekten geçmiş olsun.
Neyse ki ucuz atlattı.
Sihirli elleriyle, sımsıcak yüreğiyle, donanımıyla şifa vermeye devam edecek.