Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İsrail, Filistin'de "trolcülük" yapıyor.
"Trol" bir balıkçılık deyimi. Uçlarında ağırlıklar bulunan futbol sahası gibi geniş huni şeklinde ağın dipten çekilmesidir. Suyun dibinde canlı ne varsa taranır, kepçelenir, ağa alınır ve çekilir.
Yasaktır.
Yumurtaları, larvaları, tutulmaması gereken yavru balıkları, suyun dibindeki hayatı da yok eder.
Doğa dengesini bozar.
Ekolojik katliamıdır.
İsrail "bombalı intihar saldırılarında" yeterince istihbarata sahip değil.
Bu nedenle olası saldırıları önlemek ya da en aza indirmek için Filistin yerleşim alanlarına trol ağı atıyor.
14 yaş yukarısında olan tüm erkekleri topluyor.
Sorguluyor.
Herhalde, onlar arasında işbirlikçiler de buluyor.
Terörün neslini kurutmayı amaçlıyor.
Bunun bir süre daha devam edeceği sezilmekte.
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell "işgal birkaç hafta sürer" diyerek o işareti vermişti.
Ama, ABD Başkanı Bush "artık uzatmayın" mesajını vermek zorunda kaldı.

Trol operasyonu ile bombalı intihar saldırılarının potansiyel adayları gerçekten saptanır mı?
Bilemiyoruz.
Ama, herhalde, intihar gönüllüleri, bu kan kültürü sürdükçe hep olacak.
Ne yazık!
Üstelik...
Filistinlilere trol ağı, barışın ekolojik dengesini bozmakta.
100 binlerce 14 yaş üzerindeki erkeğin evlerinden alınıp götürülmesi ve sorgulanması, en ağır fiziki zorlamalarla karşılaşmaları, nasıl bir kin ve nefret üretecek... öngörülmeli.
Sadece onlarda değil, arkada bıraktıkları çocuklarda, kadınlarda da... Bu nefret tohumları, ileride kan çiçekleri açacak.

İsrail'de de bu kaygılı öngörü var.
Dışişleri Bakanı Şimon Perez, Kültür Bakanı Natan Vilnai ile onları izleyen parlamenterler İsrail'de ağırlıklı medyayı oluşturan, soldakiler ve merkezdekiler "çözümün askeri yöntemle olmayacağı" kanısındalar.
Zaten o iki bakan bu görüşlerini Bakanlar Kurulu'nda oylarıyla ortaya koydular.
Ancak bir ince ayrıntıya dikkat.
"Askeri operasyon gerekliydi... Buna karşı değiliz" diyorlar."Ama, sonuç masada alınmalı. Bunun için de dengeli olunmalı. Fazla ileri gidildi" görüşündeler.
Kamuoyunda da bu eğilim çoğunlukta.
Halkın nabzını tutan araştırmalarda Başbakan Şaron'a destek yüzde 70'ten yüzde 30'lara düşmüş bulunmakta.
Yani iki İsrail var.
Şahinler azınlıktalar.

Fakat bazı gerçekler iyi görülmeli.
1- ABD'nin ve İsrail'in terör tanımları örtüşüyor.
11 Eylül'de ikiz kulelere ve Pentagona intihar saldırıları yapılmıştı. Onlar Müslümandı.
İsrail'e de bombalı intihar saldırıları yapılıyor. Onlar da Müslüman.
Bu "kabaca çizilen" paralel, intihar saldırılarının travma psikolojisini hala taşıyan ABD halkını İsrail'in yanında tutuyor.
Hatta Avrupa ülkelerini de...
2- Bin Ladin hala bulunamadığı için kendi kamuoyunda dikkatin başka konulara odaklanması, hedef sapması -belli etmekten kaçınılsa da- Beyaz Saray'ı rahatlatıyor.
3- ABD'nin dişli gazeteleri artık "Filistin'e yapılanları sorgulamaya, ABD yönetimini eleştirmeye" başladılar. "Kuveyt'te Bosna'da insani amaçlarla yardıma giden ABD şimdi neden sessiz" diye sorgulama başladı. Böyle bir süreçte intihar saldırıları duralarsa, hem Perez ve onun gibi düşünenler, hem ABD'nin "durun bakalım artık" söylemi için daha olumlu ortam oluşabilir.
4- Arafat kuşatılmış karargahında karanlıkta otururken, eğer bombalı intihar saldırıları olmazsa, dünya kamuoyunda, mağdur rolünü - hak etmese de - oynamış olur. Ama, bombalı intihar saldırıları sürerse Şaron gibi o da sorgulanacaktır.
Dışişleri Bakanı Cem, ABD inisiyatifiyle ateşkesin yaklaştığını sezebildiği için, İstanbul'da Barış Ruhu buluşması çağrısını yaptı.
Bunun tercümesi "aktif tarafsızlık".