"Ben 3.5 yıl daha Cumhurbaşkanıyım.Önümüzdeki 5 - 6 aylık iç politika dalgalarını aştıktan sonra, ABye tam üyeliği için Türkiyenin tam arkasında olacağım.Şu birkaç aylık iç politika sürecini aşmam lazım.Benden sonra gelecek olan başkanın da bozamayacağı bir koridor inşa edeceğim.Belki bir 7 yıl daha kalabilirim. O zaman zaten Türkiyenin tam üyeliği töreninde Fransa Cumhurbaşkanı olarak bulunurum."Bu söylemi, en az 30 yıldır Türkiyenin uluslararası ilişkilerini en duyarlı lobilerle yürüten ve 30 yıldır hiç "sapması" olmamış bir dost isimden dinledim.Onun, ABD ve AB üst düzey isimleriyle ilişkilerini yansıtan raporlarını geride kalan dönemlerin başbakanlarının masalarında görmüşümdür.Bunlar "çok özel" yazılardı. Fransa Cumhurbaşkanı Chiractan bir işaret: Geride kalan hafta, Osmanlı dönemi Fransız Büyükelçiliği / Cumhuriyet dönemi başkonsolosluğu olan Palais Français binasında "Beaujolais Nouveau" gecesi vardı.Dünyanın her yerinde, 21 Kasımda görücüye çıkan bu Fransız taze şarabının tadıldığı geleneksel gecede, Fransadan getirilmiş jambonlar, peynirler ve ekmeklerle lezzet orjisi yaşandı.Ama...Daha önemlisi...Fransanın yeni Ankara Büyükelçisi Paul Poudadeın o geceyi açış konuşmasıydı. Beaujolais şaraplarını birkaç cümleyle andı.Geçiniz...Fakat..."Türkiyenin ABye tam üyelik müzakerelerinin başlayacağını" adeta altını çizercesine vurguladı. İşte bu önemliydi.Böyle bir vurgulamayı herhangi bir büyükelçi yapsa da önemlidir.Devletinin çizdiği sınırların dışına çıkamaz.Bunun ötesinde...Yeni büyükelçinin bir önceki görevi, Fransa Cumhurbaşkanlığının genel sekreterliğiydi.Chiracın, tüm konuları paylaştığı sağ kolu...Onun Türkiyeye büyükelçi atanması ve Beaujolais tadım gecesinde "Türkiyenin tam üyelik müzakerelerinin başlayacağı" söylemi ciddi bir işarettir.Chiraca gönderme yapılan, "Daha 3.5 yıl Fransa Cumhurbaşkanıyım" diye başlayan ve yukarıdaki satırlarda yansıttığım söylemi, bir bakıma kanıtlıyor. Beaujolais Nouveau Gene geçtiğimiz günlerde ABnin üst düzey yöneticilerinden biriyle konuşmamızı anımsıyorum.17 Aralık için uyarmıştı:"Fransa bir şekilde bu sorunu iç kamuoyunun gazını alacak bir formülle aşacaktır.Ancak...Asıl Kıbrısa dikkat edin.Orada ciddi bir bedel ödemeniz gerekebilir.Hatta bu, gerekecek."Bunu Türk medyası şişirir, sorun haline getirirse, sürecin daha zorlaşacağına işaret etmişti.Ve bir de örnek göstermişti:"Bakınız...Tam İlerleme Raporu öncesi Türkiye, sessiz sedasız Kıbrıs Rum Cumhuriyetiyle gümrük birliğini uygulamaya koydu.Ne bir basın toplantısı... Ne bir açıklama.Bu uygulama, İlerleme Raporunu bilemeyeceğiniz kadar olumlu etkiledi."Şimdi gene Türkiyeden "bir şeyler" bekleniyor.Ancak...17 Aralık öncesi hiçbir şey sessiz sedasız olmaz.Gene de...Nobel ödüllü John Nashın "Win Win (Kazan Kazan)" teorisini yansıtan ve iki tarafın da kazanımını öngören formüller üretilemez mi?Böyle formülleri üretmek sıradışı / sıraüstü devlet adamlığının gereğidir.Bugün için siyaset üretmek, politikacılıktır.Gelecek nesilleri de kucaklayan siyaset üretimi ise "devlet adamlığı..." g.civaoglu@milliyet.com.tr Kıbrıs kartı