Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Chirac, bir bakıma De Gaulle oldu.Düne kadar Türk toplumunun tepkiyle andığı Fransa Başkanı, 17 Aralıktan sonra çok farklı bir yerde olacak. Fransızlar "EVET... ama" derler, ancak bu kez Chirac "ama"sız "EVET" dedi. Dün Avrupa Parlamentosunda fark atan "EVET"lerden sonra da gece Fransız televizyonunda Chirac da "EVET" dedi. Böylece 17 Aralık aydınlığının şafağını yaşadık. Bu sütunu sürekli okuyanlar bilirler ki, daha baştan itibaren "Chiracın, sonunda Türkiyenin yanında yer alacağını, iç politikaya dönük bazı söylemlerinin böyle okunması gerektiğini" yazdım. Chiracın, Türkiyeyi yönetenlere "Kararı ben vereceğim. Türkiyenin ABye tam üyeliği, günlük politikaların ve kararların konusu olamaz. Tarihi vizyon ve devlet adamlığını gerektirir. Türkiyenin yanında yer alacağım" mesajını gönderdiğini de yazmıştım. Chirac, dün ne "özel statü"den söz etti, ne de "özel şartlar" öne sürdü. "Türkiyenin onurlu bir ulus olduğunu, büyüklüğünü, Türkiyeyi tam üye yapmanın tarihi sorumluluğunu" vurguladı. ABnin Başbakanı denebilecek Komisyon Başkanı Jose Manuel Durao Barroso, eğer bugün toplanacak liderler zirvesinin nabzını yansıtıyorsa, rüzgârlar olumlu. Barroso, sabah programında Fransız 2. Kanalın konuğuydu. Sunucu / gazetecinin "tuzak soruları"nı Türkiye adına iyi göğüsledi. Örneğin "...Ermeni soykırım iddialarının Türkiye tarafından tanınması... 17 Aralıkın koşulu olmalı mı?"Barrosonun yanıtı şöyle:"Bunlar yüzyılların yaralarıdır. Böyle dışardan kararlarla ve bir günde yara iyileşmez.Ancak, önümüzde 10 yıllık bir müzakere süreci var. Tam üyeliğe doğru, pek çok şey daha hoşgörülü ve esnek bir ortamda kendiliğinden çözümlere ulaşılabilir." Bu söylem liderler zirvesinden "Ermeni lobisinin sonuç alamayacağının" bir göstergesi olabilir. Zaten, Fransız Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün de dün açıklama yaparak, "Ermeni soykırımı iddiasının bir iletişim sapması sonucu gündeme taşıdığı" mesajını vermesi, tartışmalarla Türkiyenin gereksiz enerji harcamasını vurgulamıştır.Sunucu / gazetecinin "Kürt bildirisine" de çağrışım yapan "Kürtler" eksenli sorusunu ise Barroso, "Türkiyeyi anlamak gerek" mesajı ile yanıtladı.Bu bildiri zamansız, gereksizdir. Hatta Kürt kökenli yurttaşların birçoğunu karşısına aldığı için akıllıca bile sayılmaz.Zaten imzası olanların önemli bir bölümü de bildiriyi sahiplenmedi. Şu aşamada 17 Aralık kararını etkileyebilecek ne gücü, ne de güncelliği var. Yapay bir gündem maddesi yaratılmak istendi... Ölü doğdu.Tabii...Büsbütün görmezlikten de gelinemez. Zamanla baş ağrısı olabilir. İşaret Türkiyeye "imtiyazlı ortaklık" ya da bir diğer deyimle "özel statü" gibi seçenek önerilerine gelince, Barroso "hedefin tam üyelik olduğunun" altını çizdi.Avrupa, Türkiyeyi daha iyi anlarken "Türkiyenin de Avrupanın kalbini ve ruhunu algılayacağı" öngörüsünü dile getirdi.Onu dinlerken "Türkiye lobisinin bir temsilcisi olsa ancak bu kadar iyi savunma yapabilirdi" diye düşündüm.Gerçekten inanılması zor şeyler oluyor.Bundan daha üç yıl önce "Türkiye tam üyeliği aklından bile geçirmesin" deniyordu.Halkı temsil edenlere gelince...Dün Avrupa Parlamentosu, açık fark atarak Türkiyeye "özel statü" verilmesi önerisini elinin tersiyle itti. "EVET" pankartları ne güzeldi.Sonuç...Avrupa kamuoylarını yansıtan parlamenterler de "tek hedef tam üyelik" dediklerine göre, 17 Aralık zirvesinden "başka bir seçenek" çıkması artık sadece sürpriz olur.Türkiye eşikten içeri adımını atmış sayılır.Hayırlı olsun. g.civaoglu@milliyet.com.tr ABnin kalbi