Gündemde futbol var.
Paletteki renklerden birkaç seçme yansıtalım.
Hayır... Ali Aydın'la başlamayacağım.
İlk isim Ankaragücü'nün hocası Ersun Yanal.
Ankaragücü, Galatasaray ve Fenerbahçe'den sonra pazar günü kendi sahasında oynayan Beşiktaş'ı da devirdi.
Hem de 10 kişi kaldığı süreçte.
Futbolun 3 büyüklerini yenmek bir raslantı olamaz.
Ankaragücü ligde 4'üncü.
Ligde 55'er gol atan Galatasaray ve Beşiktaş'ı 52 golle izliyor. Sadece 3 gol geriden...
Fenerbahçe'nin ise 7 gol önünde.
Yani...
Çok gol atan tempolu ve heyacanlı futbol sunan bir takım.
Avrupa liglerinde de en çok gol atan takımlar arasında da 6'ıncı. Bütün bunlar da raslantı olamaz.
Ankaragücü'nün hocası Yanal, Denizli Spor Akademesi Futbol Bölümü'nü bitirmiş.
İngiltere'de futbol koçluğu sertifikası almış.
Yani... Adale ve kemik anatomisinden, beslenme sistemlerine, spor teorilerine kadar bütün kapsamıyla futbolu üniversite ve - bir tür - master düzeyinde eğitim olarak almış.
Ege takımlarında profesyonel olarak top oynamış. Hocalığa başladığı Denizlispor 1998 - 1999 sezonunda 2. Lig şampiyonu olmuş. Ankaragücü'ne gelmiş.
Ankaragücü geçen yıl lig 6'ıncısı bu yıl lig 4'üncüsü.
Yanal, Fenerbahçe'den Lorant'ı getirtmeden önce hocalık önerisi aldı.
40 yaşa sığdırılması zor bir başarı biyografisi...
Bu topraklardan bir büyük hocanın daha yetişmekte olduğunun işaretlerini alıyoruz.
Fatih Terim de kariyer yolculuğuna hoca olarak Ankaragücü'nden başlamıştı.
Ersun Yanal da, Fatih Terim gibi bizim kültürümüzle yoğrulmuş. Türkiye futboluna bir sera bitkisi gibi dışardan gelip aşılanmış değil.
Dışardan hoca gelmesine karşı değilim...
Ama... Bu topraklardan yetişeni elbette tercih ederim.
Ersun Yanal adının altı iyice çizilmeli.
Türkiye futbolcusunun geldiği sosyal çevreyi, beden dilini, duygularını, beklentilerini yüzyıllar içinde oluşmuş sevecen otoriteye uyumunu, besinini, artılarını ve eksilerini bilen bir hoca...
Psikoloji ve arternatif tıpta derinleşmiş. Ayrıca bu alanlarda iyi danışmanları da var.
Ankaragücü küçük bir bütçeyle büyüğü üretiyor. Borcu yok. Tesisleri çağdaş.
Bu bağlamda yönetimde kutlanmalı.
FB - GS derbisine gelince... Rapajc'in şutu suikast kurşunu gibiydi.
Devirdi.
Rapajc'den asıl ders Darwin ve serbest rekabet teorilerini doğrulamasıdır.
Rapajc yakın zamanlara kadar tembeldi. İsteksizdi. Sahaya laf ola çıkıyor gibiydi.
Ama Brezilya'lı Simao gelip onun formasına el koyunca ve Rapajc kendini yedek kulübesinde bulunca gerçekle burun buruna geldi.
Bu sezon hem Fenerbahçe'de ilk 11'den kesilecekti. Hem de gelecek yıl Avrupa da onu alacak iyi bir takım bulamayacaktı.
Simao'nın sakatlanışı ve Galatasaray maçı Rapajc için "olmak ya da olmamak" sınavıydı. Sahaya bu psikoloji ve motivasyonla çıktı. Koştu, neredeyse kemik çatırtılarının işitildiği beden bedene mücadelelere girdi.
Muhteşem bir gol attı, Emre'ye kırmızı kart göstertti. Fenerbahçe'yi galibiyete taşıdı. Yerini sağlamladı.
Ve Darwin'in "sadece kuvvetlilerin yaşama hakkı vardır" söylemi ve de çağın serbest rekabet ortamının kaliteyi yükselteceği iddialarını doğrulayan kanıt oldu.
Hakem Ali Aydın mı?
Dünya Futbol Şampiyonası'nda bir tek Türk hakemi bile yok.
Neden?
Psikoloji derinliği, empati sezisi, top kadar yüreği de görmek yeteneği... Futbol estetiğine uzanan yönetim sanatçılığı da gerekir. Colina'nın okuduğu kitaplar, müzik, resim kültürü, ona en zorlu kararlarında bile nazi subayı görüntüsü vermiyor.
Dünya futbolunda Terim ve Türk futbolcular var da, Türk hakemi neden yok?
Galibiyet Fenerbahçe'nin - hiç değilse kartlara kadar - kesin hakkıydı.
Bu galibiyetin tadını Aydın Fenerbahçelilere bile çıkarttıramadı.