Aldığım notlardan bir “potpuri...”
l Aziz Yıldırım için “yeniden yargılanma yolunun açılması” -sevmeseniz de sevmeseniz de- “inanan adamın” ve “omurgalı camianın” zaferidir.
Tutukluluk ve onu izleyen mahkumiyet sürecinde, yakın çevresinden dostlarımla olayı medyaya pek de yansımayan özel durumlarıyla izledim.
Hiç kırılma ve sapma yapmadan aynı tavrını sürdürdü.
“Geri adım atmayacağım, istediklerini yapsınlar...”
Yeniden hapishaneye girip cezayı tamamlamak dahil her şeyi göze almıştı.
Başta dik duruşu ve açtığı “adalet isteyen” imza kampanyasıyla Ali Koç ve diğer yakın yönetim arkadaşları olmak üzere Fenerbahçe camiası onun etrafında kenetlendi.
Bir Galatasaray Divan Üyesi olarak “gıptayla” izlediğim müthiş bir dayanışmaydı bu...
“Fenerbahçe Cumhuriyeti” adının hakkını verdiler.
Helal olsun...
“Aklansın gelsin” demek kimsenin aklından bile geçmedi.
Birkaç “fırsatçı” çıkmadı değil.
Hatta siyasi destek de aldılar arkalarına.
Ama...
Sökmedi.
Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Bu muhteşem dayanışmanın oluşturduğu milyonların “oy çığı” altında kalmayı kimse göze alamazdı.
Ayrıca...
Adalet için şu söylemi de hatırlamakta yarar var:
“Allah’ın değirmenleri bazen geç de olsa mutlaka öğütür.”
...........................
l Bir “dik duran adam” için de notlar...
MHP Milletvekili Engin Alan...
Hapishaneye girerken de vakurdu.
İçeride yattığı sürede vakurdu.
Tahliyeden sonra da...
Siyasi görüşlerine katılmak ya da katılmamak, protokol gerekleri konusundaki tavrı başka, kişilik endazesi başka.
Atatürk ilkelerine bağlı, laik cumhuriyete inançlı, mesleğini şerefiyle benimseyen bir asker.
Eğilmedi, bükülmedi.
Diğer milletvekili seçilen hapishane yoldaşları tahliye edilirken, içeride kalmasına rağmen zaaf göstermedi, gıkı çıkmadı.
Ve...
Allah’ın değirmenleri geç de olsa haksızlıkları öğüttü, un ufak etti.
Engin Alan Paşa, Millet Meclisi kürsüsünde yemin etti.
...........................
Notlara IŞİD ile devam...
l Sanki bir Hollywood “korku filmi” izler gibiyiz.
Hayal gücü tavan yapan senaristler bile böyle bir senaryoyu yazamazlardı.
Yazsalar bile bunu filme almak için para koyacak prodüktör bulunamazdı.
Film yapımcısı yatırımcılar senaryoyu okuyunca “Hadi canım sen de!” derlerdi.
Senaryoyu bir kenara atarlardı.
Öyle ya...
Bir şiddet örgütü düşünün.
Siyah bayrağının üzerinde İslam’ın Peygamberi Hz. Muhammed’in mührü...
Önüne çıkan köyleri, kasabaları, şehirleri art arda alarak bir ülkenin sınırından diğer ülkenin içine girecekler, petrol kuyularını, rafineleri ele geçirecekler, bankalarda milyarlarca dolara el koyacaklar... Ve...
O ülkenin başkentine doğru akacaklar.
Önlerine konulan devletin on binlerce askeri kuvvetleri, toplarını, tanklarını, zırhlı araçlarını, hatta üniformalarını ve tüfeklerini dahi bırakarak kaçacaklar.
Girdikleri yerleşim birimlerinde kendi inançlarına karşı gördüklerini kitle halinde infaz edecekler.
Kadınlara sokağa çıkma, kızlara okula gitme yasağı koyacaklar.
Bütün bunları düşünmek bile dehşet ürpertileri veriyor.
Ne yazık ki...
“Korku filmi” değil, gerçek...
Dünya şaşkınlıkla, kaygıyla bu inanılması güç olayı bir önüne geçilmez doğa afeti gibi izliyor.
Parmağını bile oynatamıyor.
21’inci yüzyılda Ortadoğu sınırları kâğıt gibi yırtılmakta.