Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Üniversite ile çok oynanıyor.
Üniversiteler, ona fazla el uzatanların hep ellerini yakmıştır.
İster iktidar, ister irtica, ister şiddet örgütleri...
Üniversite, onlar için önceleri çok verimli bir yatırım alanı gibi görünsede sonra oradan başlayarak yarattıkları siyaset çığının altında kalmışlardır.
"Başörtüsü" de, üniversite üstünden siyaset pirimi malzemelerinden biri.
İstanbul Üniversitesi Avcılar kampusunda, bu bağlamda, yıllardır özlemini duyduğumuz bir uygulama yapılmakta.
Kayıt için gelen başörtülü genç kızlar, pedagog- rehber öğretmenler tarafından karşılanmakta.
Onlara, yasalar, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararları ve bunların zorunluğu nedeniyle YÖK genelgesi.
Yani...
Pozitif hukukun "yükseköğrenim kurumlarında başın ve ensenin kapatılamayacağı" yolundaki emredici durum anlatıyor.
111 başörtülü öğrenciden 31'i, bu sevecen yaklaşımdan etkileniyor ve daha kapıda başörtülerini çıkarıyorlar.
Geri kalanların büyük çoğunluğuna ve ailelerine çay, meşrubat, kek, çöreksunuluyor.
Aynı konular gene anlatılıyor.
59'u ikna oluyor.
Onlar da başlarını açarak, kayıtlarını yaptırıyorlar.
Geri kalan 21 öğreci ise "düşüneceklerini ya da konuyu aileleriyle konuşacaklarını" söylüyorlar.
Sadece 1 - 2'si siyasal söylemde bulunarak tepki gösteriyor.
Sırf başıörtülü değil, tüm öğrencilere içlerinde üniversite tişörtleri, broşürler, seramik armağanlar olan birer çanta veriliyor.
Çeşitli sosyal etkinlik kulüpleri ve spor olanakları için her kulübün öğrenci ve öğretim üyeleri onları bilgilendiriyorlar.
Kısacası...
Daha kayıtta bile bir sevgi esintisiyle kucaklanıyorlar.

Bu sevecen tutum nedeniyle Avcılar kampusu önünde başörtü bahanesiyle gösteri girişimleri başarılı olamıyor.
İşte özlenen formül.
Hukuka karşı çıkmadan, ama, inançlı saf ve temiz öğrencileri de incitmeden bir sevgi harmanı.
Aslında bu bir başlangıçtı...
Belki, daha ileri tarihlerde hukukun söylemi arasında laiklik ilkesini zedelemeyecek bir parantez bulunabilirdi.
Saf ve temiz inançlı, tarikat üniformasından uzak genç kızlara bir kapı aralanabilirdi.
Fakat...
Başbakan Mesut Yılmaz, aniden bu tabloyu bozabilecek laflar etti:
"Dekanlarla konuştuğunu... Üniversiteye başörtüsüyle girilmesini mümkün kılacak bir formülü bulacakları yolunda izlenimlerini" söyledi.
Ortalık toz duman oldu.
Şöyle ki...
1- Hangi dekanlarla konuştu belli değil.
Rektörleri kastettiyse, o da belirsiz.
Çünkü...
Hepsi de "biz birşey konuşmadık" diyorlar.
2- Kaldıki konu dekanlarla ve rektörlerle çözülemez.
YÖK bildirisi ile düzenlenmiştir.
YÖK bildirisi de yasaya ve Anayasa kararına dayalıdır.
3- Yasa değişse bile Anayasa Mahkemesi'nin kararına dayandırdığı laiklik ilkesi Anayasa'nın değiştirilemeyecek hükmüdür.
Bu gerçek Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından TGRT'de S. Önkibar'ın Alternatif programında açıkça dile getirmiştir.
Demirel, hükümetin de siyasi iktidar olarak bu durumu değiştiremeyeceğini açıkça söylemiştir.
4- Yılmaz'ın sözleri ne YÖK bildirisinin değişmesini ne de Anayasa Mahkemesi kararını ortadan kaldırmayı sağlar.
Formülünü açıklamadığı için bilmiyoruz...
Ama uygulama şansını şu hukuk çerçevesinde pek görmüyoruz.
5- Yılmaz'ın sözleri olsa olsa İstanbul Üniversitesi öncülüğünde uygulanmaya başlayan sevecen tutumun etkinliğini azaltır.
Direnişlere neden olabilir.
Gerçi kayıtlar neredeyse tamamlanmış gibidir, ama, mevcut öğrencilerin kayıtlarının yenilenmesi sırasında Yılmaz'ın sözlerinden sonra başörtüsü sorunu büyüyebilir.
6- Yılmaz, bu formülle, konunun Fazilet Partisi tarafından sömürülmesinin önleneceğini söylüyor.
Yani...
İnsani değil siyasi bir yaklaşımı açıkça telaffuz ediyor.
Oysa...
Başörtünün "siyaset malzemesi" olmasına Yılmaz karşı değil mi?

Dünkü yazısında Hasan Pulur, İstanbul Üniversitesi kayıt işlemlerindeki sevecen tabloyu anlatmış ve içten dileğini yazmış:
"Bunlar iyi alametlerdir, hayra alametlerdir.
İnşallah gıdalarını kavgada arayıp kışkırtanların oyununa yine gelinmese.
Fakat...
Gene de ihtiyatı elden bırakmamış.
Yazısını şu satırlarla bitirmiş.
"Eğer bizi bunlara kanacak kadar saf olmakla itham edecekseniz edin, ne gam!
Böyle davranışlara o kadar hasretiz ki!"
Hoca haklı çıktı.
Yazısının mürekkebi kurumadan Yılmaz'ın "başörtüsü formülü" sözleri yayınlandı.
Üniversite camiası üzgündü.
Gelecek haftaları ve kayıt yenilemede Yılmaz'ın sözleri nedeniyle çıkabilecek karışıklığın kaygısını duyuyorlardı.
Onlara "büyük olasılıkla Yılmaz'ın yakında sözlerinin yanlış anlaşıldığı yolunda bir açıklama yapabileceğini" söyledim.
Ayrıca...
Zaten YÖK ya da üniversiteler bu konuda yasayla ve Anayasa kararıyla bağlılar.
Şimdilik yapabilecekleri tek şey İstanbul Üniversitesi örneğini sürdürmek.





Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr