Güneri CIVAOĞLU
Yılmaz'ın bir
Nazi deyimi olan
"Lebensraum!" kelimesinin,
Türk - Alman ilişkilerindeki gerilimi patlatan fünye oluşunu simgeleyen bir anı yansıtayım...
1980'li yılların sonu...
Berlin'deki
Yahudi Toplama Kampı'ndayız.
8 - 10 futbol sahası büyüklüğünde bir alan.
Düzenli olarak sıralanmış
50'şer kişilik barakalar...
Barakaların altları
80 cm boş...
Kazıklar üzerinde duruyor.
Barakaların içinde bir zamanlar ölüm yolculuğuna çıkmayı bekleyenlerin ranzaları...
Ertuğrul Özkök ve
Yalçın Doğan'la birlikteyiz.
Alanın sol tarafında yeşilliklerin örttüğü bir duvar...
Bir köprüyle hemen yandaki cennet bahçesi gibi bir güzelliğe geçen taş köprü...
Altında balıkların oynaştığı bir dere akıyor.
Köprüyü geçip bahçeye giriyoruz.
100 adım kadar ileride kırmızı çatılı, taş bir villa var.
Yeşil panjurları, etrafındaki yeşil çitleriyle güzel bir villa.
Hemen ötesinde, müştemilat gibi bir bina daha...
Rehberimiz anlatıyor.
"Kitle halinde öldürülecek olan Yahudiler, barakalarından alınırdı.
Özgürlüğe gidiyorsunuz diye köprüden bu bahçeye geçirilirdi.
Sevinç çığlıkları atarlardı.
İşte, bu villanın bacası hep tüterdi.
Çünkü...
İçinde insanların yakıldıkları fırınlar vardı."
Üzerimizden soğuk terler boşanıyor.
Villa benzeri eve giriyoruz.
Yaşamımda ilk kez,
insanın yakıldığı Nazi fırınını görüyorum.
Bir insanın yatırılarak içine sürüldüğü ateş tuğlasından yapılmış fırın.
Masum bir ekmek ya da pizza fırını sanabilirsiniz.
İşte...
Bu fırın sürekli
Yahudileri yaktığı için, bacasından ince bir duman tütermiş.
İkinci binaya geçiyoruz.
Tavanında
100'e yakın duş bulunan, duvarları çıplak, yerler çıplak beton, büyük bir salon...
Yahudileri, 30 - 50 kişi buraya tıkıyorlarmış.
Kapıları kapatıyorlarmış.
Yukarıda asit buharlarıyla ve asitli suyla öldürüyorlarmış.
Sonra...
Tek tek fırına sürüyorlarmış.
"İnsanlığımdan utandım.
Yalçın, Ertuğrul ve ben bir süre donuk nazarlarla birbirimize baktık.
Sonra...
Başlarımızı önümüze eğip, fırının önünde, dimdik durduk.
Orada yaşamını kaybeden masum insanlara bir tür spontane (kendiliğinden oluşmuş) saygı duruşuydu.
Bu fırınlar ve toplama kampları,
Nazi Almanyası'nın utanç simgesidir.
O görüntüler gibi,
"Lebensraum" deyimi de öyle...
Lebensraum, Hitler'in kullandığı ve
"Almanya'nın yaşam alanı" anlamına gelen bir deyimdir.
Hitler'in iktidara gelmeden önce yazdığı
Mein Kampf'da
"Almanya'nın yaşamını sürdürmesi için sahip olduğu toprağın yetersiz kaldığını, bunu, doğudaki topraklara yayılarak telafi etmesi gerektiğini" yazmıştır.
Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya'nın büyük kısmı,
Avusturya, Macaristan, hatta
Romanya ve
Rusya bu kapsamın içindeydi.
Almanlar, kendi tarihleriyle hesaplaşmışlardır.
Kendilerini en sert ve en ağır şekilde sorgulamışlardır.
Kendilerine ve dünyaya - bir daha Hitler döneminin yaşanmayacağına dair inanç ve kanıt verme - çabasındadırlar.
Almanya'yı iyi bilen uzmanlara göre, bir
Alman politikacısına Hitler ya da Nazi döneminin yöneticilerinin çağrışımını yaptıracak bir deyim kullanılması en ağır hakarettir.
Çok ağır tepkilere neden olabilir.
Zaten...
Yılmaz'ın
Kohl yönetiminde Almanya için
"Lebensraum yani, yaşam alanı ilkesi doğrultusunda, genişleme siyaseti güttüğü ve Türkiye'yi Avrupa'dan dışladığı" yolundaki sözleri üzerine kıyametler kopmuştur.
Financial Times'da yayınlanan bu sözlerden sonra,
Almanya İktidar sözcüleri tarafından
Yılmaz'ın sözleri
"talihsiz" olarak nitelenmiştir.
"Türkiye'nin böylece Avrupa Birliği'nden büsbütün uzaklaşmakta olduğu" söylenmiştir.
Bu arada...
Yılmaz'ın Danışmanı Büyükelçi Ümit Pamir, "Başbakan'ın Nazilere ait olan - yaşam alanı - değil, - ilgi alanı - mesajını vermek istediği" yolunda bir açıklama yapmıştır.
Bu düzeltme, tam gerçeği yansıtmasa bile, üzüntüyü ve amacını aşan bir deyim nedeniyle duyulan pişmanlığı yansıtmaktadır.
Federal Almanya, bu deyimle tatmin olabilirdi.
Konuyu uzatmayabilirdi.
Ne var ki...
Dışişleri Bakanı Kinkel de
"Yılmaz'ı Amok koşucusuna benzeterek" ipi büsbütün gerdi.
Uzakdoğu'nun Amok koşucuları çılgınca ve amaçsız koşarken etrafa bilinçsiz saldırılarıyla tanınırlar.
Çok çirkin bir deyim.
Dün de,
Federal Almanya milletvekili Claude Roth, "hem bu deyimi kınamıştır... Hem de Yılmaz'ın, Almanya'nın genişleme ve Türkiye'yi dışlama siyasetinde haklı olduğunu vurgulamıştır. Ancak... Yaşam alanı deyimini kullanırken abartma yaptığını" söylemiştir.
Tartışma alevlenerek sürüyor.
Türkiye şu aşamada
Avrupa'ya ihracaatının
yüzde 60'ını
Almanya'ya yaparken,
yılda 4 milyon Alman turisti ağırlarken...
Başta
Kıbrıs olmak üzere, dış ilişkilerinde zaman zaman
ABD'ye karşı
Almanya ile ağırlık koyarken...
Bu ülkeyle
ABD silahlarına karşın alternatif silah alımına ve yapımına - örneğin denizaltılar - yönelirken...
Ne kadar yanlış ve gereksiz bir tartışma...
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr