Güneri Cıvaoğlu
İngiltere'deki seçimlerin mağlubu Muhafazakar lider
John Major, Downing Sokak 10 numaradaki
Başbakanlık Konutu'nu terkederken, gazetecilere şöyle diyor:
"Perde indi. Artık siyaset sahnesinden çekiliyorum. Şimdi, partideki Genel Başkanlık görevimden de istifa edeceğim."
Türkiye'deki siyasi parti liderleri için söylenen
"ya Allah'ın emriyle, ya süngü ucuyla giderler" sözünün ışığında
Major'ın tavrı, ne kadar da farklı!..
"Major'ın istifası" mesajından, bizim seçim yitirme şampiyonu liderler, bir ders çıkarabildiler mi?
Hiç öyle bir belirti yok.
Başka örnekleri de sıralayalım. Belki
Major'ın bıraktığı izi derinleştirir.
Yunanistan'ın
Yeni Demokrasi Parti lideri
Evert, son seçimlerde yüzde
38 oy aldı.
Bizdekilerin rüyalarında göremeyecekleri bu oy oranına rağmen,
"yenildiği için" görevinden istifa etti.
İngiltere'de
İşçi Partisi'nin daha önceki başkanı
Neil Kinnock, iki kez seçim yitirince, Genel Başkanlığı bıraktı.
Almanya'da ise, sistem değişiktir.
Bir partinin Genel Başkanıyla, Başbakan adayı farklı olabiliyor.
Parti
Genel Başkanları göreve devam etse de, seçim yitiren
Başbakan adayları çekiliyorlar.
Örneğin...
Son
10 yılı aşkın sürede
Hıristiyan Demokratlar karşısında seçim yitiren
Sosyal Demokrat Başbakan adayları
Schmidt, Rau, Lafontaine gibi...
Lafontaine, şimdi partinin Genel Başkanı, ama artık, yapılacak ilk seçimde,
Sosyal Demokratlar'ın Başbakan adayı olarak o değil, bir başka isim ilan edilecek.
Siyasi etik ve olgunluk örnekleri de vereyim.
Wilson, İşçi Partisi lideri ve Başbakandı.
"Artık verimli olamıyorum. 60 yaşını geçtim" gerekçesiyle liderlikten çekildi.
Sum Nun, ABD'nin
25 yıllık senatörüdür.
Ona
Başkan adayı gözüyle bakılıyordu.
Ancak...
Sum Nun da,
"artık grafiğim aşağılara doğru gitmeye başladı. Yaşlanıyorum" gerekçesiyle aday olmadı.
Danimarka'da bir parti lideri sarhoş olarak otomobil kullanırken yakalandı. İstifa etti.
İsveç'te Başbakan Yardımcısı,
sadece devlet hizmetlerinde kullanılması kaydıyla kendisine verilen kredi kartını, çok küçük, adeta sembolik bir miktarda özel ödemesi için kullanmıştı.
Bir gün sonra harcama yaptığı miktarı, nakit olarak kredi kartı hesabına yatırdı. Fakat, yine de, görevinden istifa ettirildi.
İsrail'in eski ve ünlü Dışişleri Bakanları'ndan
Eban, Birleşmiş Milletler toplantısına katılmak üzere
New York'a gitmişti.
Kentin en pahalı ve asillerin gittiği oteli olan
Piere Otel'de kalmıştı.
Gecesine
340 dolar ödediği için
"ülkenin parasını böyle savuramazsın" suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Prof. Duverger, başkanlık sistemlerini eleştirir.
Olağanüstü yetkilerle donanmış
Cumhurbaşkanları için
"seçilmiş krallar" deyimini kullanır.
Gerçekten...
Hükümeti azletmek, Meclis'i feshederek ülkeyi seçime götürmek ve kanun ve hükümet gücünde
Cumhurbaşkanı kararnameleriyle olağanüstü durumlarda ülkeyi tek başına yönetmek, Anayasal yetkileridir.
Duverger'in kullandığı
"seçilmiş krallar" deyimi yerindedir.
Türkiye'ye gelince...
Cumhurbaşkanı, hayli budanmış ve birkaç yetki dışında - neredeyse - simgesel hale gelmiş konumuyla, herhalde bir
seçilmiş kral değildir.
Ülkenin bütün kurumlarında ve yakın tarihinde izlerine karşın
Demirel, gene de, bir yerde durmak zorunda kalıyor. Daha ileriye adım atamıyor.
Çünkü, bunalımı çözecek
somut yetkileri yok.
Buna karşın,
Türkiye'nin
seçilmiş kralları, parti liderleridir.
Necmettin Erbakan, 28 yıldır parti lideri...
O liderken,
2 kez ihtilal oldu. Partisi kapatıldı. Kendisi sürüldü.
3 kez yokuş aşağı indiğini ortaya koyan seçim yenilgileri aldı.
Ama hep yerinde kaldı.
Mesut Yılmaz ve
Tansu Çiller, Genel Başkan olduklarından beri her seçimde yeniliyorlar.
Deniz Baykal, henüz
1 kez seçim yenilgisi alan lider. Fakat ülkeyi seçimlere götürmek gibi bir yönlendirmenin sorumlusu.
Ecevit, 1977'den bu yana
20 yıldır, başında bulunduğu partilere seçim kazandıramadı. İktidar olamadı.
Fakat... Hepsi yerlerindeler. Kıpırdamaları mümkün değil.
Allah, ecelden de, süngü ucundan da korusun.
Ama kimileri de, artık
"perde" demeyi öğrenebilseler.