Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

İTÜ Kampüsü’nün bulunduğu Maslak’ta, o yemyeşil uzanan arazi daha Menderes’in DP iktidarı yıllarında Galatasaray’a önerilmişti.
Stat serüvenine oradan başlayalım.
Büyük Başkan Selahattin Beyazıt’tan dinlediklerimi anlatayım...
Devrin güçlü Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu okuldan Galatasaraylıydı.
Dönemin GS Başkanı Suphi Batur ve yönetim kurulu üyelerini davet eder ve şöyle bir öneride bulunur:
“Maslak’ta yüzlerce dönüm bir arazi var. Orayı size verdirteyim, Galatasaray’a yakışır bir stat yapın.”
Suphi Başkan, “konuyu inceleyelim ve size tekrar gelelim” cevabını verir.
Aradan çok kısa bir süre geçer.
Suphi Başkan ve arkadaşları Fatin Rüştü beye gelirler, “kararlarının olumsuz olduğunu” söylerler.
“Böyle bir inşaatın maliyeti çok yüksek, karşılayamayız” derler.
Oysa, arazinin bir kısmını satarak gerekli kaynağı yaratabilirlerdi.
Bunun üzerine Fatin Rüştü bey o halde kulübe katkısının olacağı bir başka öneride bulunur:
“Ali Sami Yen ve çevresi kulübün malı değil. Hasnun Galip Sokak’taki kulüp merkezini stadın olduğu yere nakledin. Bunu yaparsanız zilliyet statüsünü kazandırır bunu mülkiyete çevirtirim. Orası çok değerli bir yer olacak. Bunu yapın bari.”
Suphi Başkan ve arkadaşları, Zorlu’dan “düşünmek üzere” izin alır, ayrılırlar.
Birkaç hafta sonra gene Zorlu’nun odasındadırlar.
Cevapları bir kez daha olumsuzdur:
“Hasnun Galip’teki kulüp merkezi tarihidir. Üyelere, merkezi Ali Sami Yen’e taşımayı izah edemeyiz. Zaten stadın bakımı ve diğer masrafları da mülkiyetle birlikte bize geçtiğinde altından kalkamayız.”
İşte Ali Sami Yen’in sadece üst kullanım hakkının Galatasaray’da oluşunun kısa öyküsü...
Üst kullanım hakkı Galatasaray’da oldukça devletin bunu geri alması, stadı yıkarak ticari gelire dönüştürmesi mümkün değildi.
Bu durumda yeni ve modern bir stat sahibi olmak için Galatasaray yönetimi bir formül üretti.
Galatasaray Ali Sami Yen ve çevresindeki üst kullanım hakkını devlete geri verecekti.
Devlet de buna karşılık, ticari değeri çok daha düşük bir araziyi, GS’ye gösterecek ve orada modern bir stat kaynağını tahsis edecekti.
Bu takasta devletin kârı çok daha fazla olacaktı.
Başbakan Erdoğan’ın da aklı buna yattı.
Dün de yazdığım gibi devlet harcadığından fazlasını kazandı.
Sanılanın aksine, Seyrantepe’de hastane, yeşil alan ve özel kesime satılan parçalar GS’nin terkleridir.
Devlet kârlı, Galatasaray da modern ve muhteşem bir stat sahibi oldu.
Ama, ne kadar “kazan-kazan” durumu olsa da, Başbakan Erdoğan kararlı olarak ağırlık koymasaydı bürokrasi aşılarak sonuca varılamazdı.
Sonuç: “Hibe de yok, diyet de yok...”

Haberin Devamı

ADALETİN BU MU DÜNYA?
Hukuk Fakültesi öğrencilik yıllarımda şöyle bir sınav sorusu gelseydi kesin çakardım:
“Taammüden (bilerek ve isteyerek) bir cinayet işlemiyor.

GS Stadı Maslak’ta olacaktı

Yargılama sürecinde katile 20 yıl, bu cinayette gerçekleri araştıran ve haberlerini yazan gazeteciye 32 yıl 6 ay ceza isteniyor.
Görüşünüzü yazınız.”
Sınav kâğıdına böyle bir şeyin mümkün olamayacağını yazardım.
Belki “kara mizah” yapar, “oldu olacak cinayetin fotoğrafını çeken bir gazeteci varsa o da 32 yıl 6 ay ceza istemiyle yargılanmalı, adaletin bu mu dünya” diye noktalardım.
Hrant Dink’in bugün ölüm yıldönümü...
Ve...
Hayali hukuk sınavı sorusu aynıyla vaki.
Hrant Dink’i vuran Ogün Samast 20 yıl ceza istemiyle yargılanmakta.
Dink cinayetini irdeleyen Nedim Şener’e ise 20, 8 ve 4 buçuk yıl, toplam 32 yıl 6 ay ceza istendi.
Şener ilk ikisinden beraat etti.
Sonuncu dava sürüyor.
Bakın ne suçlar işlemiş:
Gizli belge sızdırmak ve yayımlamak.
Terörle Mücadele Yasası’na muhalefet.
Haberin gizliliğini ihlal.
Adli Yargı’yı etkilemek.
Yargı’ya saygısızlık.
Gizliliği ihlal...
Bütün bu suçlamalarla 3 ayrı mahkemede yargılanan Nedim Şener gene çok ses getirecek bir kitap daha yazdı; “KIRMIZI CUMA- Dink’in kalemini kim kırdı?”
Bir kez daha “halı altlarına süpürülenleri, sumen altı edilenleri” gün ışığına çıkartmak iddiasının örneklerini gün ışığına çıkartıyor.
Nobel Ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez “KIRMIZI PAZARTESİ”de işleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsünü anlatır.
Onun satırlarıyla “Hrant Dink’in öldürülmesi de, işleneceği bilinen, hatta göz yumulan ve üstü örtülmeye çalışılan bir cinayet. Ama öykü değil, gerçek.”
Marquez’in “KIRMIZI PAZARTESİ” kitabına çağırışım yapan Nedim Şener’in kitabı da, bir 19 Ocak günü gazetesinin önünde vurulan Hrant’ın kaldırımlara dökülen kanı nedeniyle “KIRMIZI CUMA...”
Nedim Şener daha önce olduğu gibi bu kitabındaki satırlarla da arı kovanına çomak sokuyor.
Yepyeni ve dehşet verici şeyler anlatıyor.
Bir süredir konuşulan ama hayata geçirilemeyen “hakikatleri araştırma komisyonunun” işlevini tek başına omuzlamaya soyunmuş Nedim Şener.
.......................
(KIRMIZI CUMA- Doğan Kitap- Ocak 2011)